Özet
Selçuklu dönemine başkentlik yapmış olan Konya, özgün mimari eserleri yönünden zengindir. Araştırmada örnek mimari eserler Konya ve çevresinden seçilerek konunun sınırları belirlenmiştir. Mimari özelliği olan tarihi eserlerin duvarlarında taş, tuğla, kerpiç, ahşap gibi geleneksel malzemeler kullanılmıştır.
Çatılarında ise bakım ve onarımlar yapılarak kırma, beşik çatı, kubbe vb. yapılmış, bazıları ise yıkılmış ve yok olmak üzere kendi kaderine terk edilmiştir. Yapılan çalışmada, Selçuklu dönemi mimari eserlerin çatı ve cephelerindeki bozulma nedenlerinden fiziksel çevre etkileri, su-nem sorunlarının araştırılması hedeflenmiştir.
Tarihi özelliği olan Selçuklu dönemi yapılarında, atmosferden yağış yoluyla gelen sular, zeminden kapilarite yoluyla yükselen sular, çatı, saçak ve oluklarda su-nem ile ilgili gerekli detayların çözülemeyişi, ıslanmaya karşı yeterli önlemlerin alınmaması, donma-çözülme etkileri, yağmur suyu ve hava kirliliği etkileşimi, bakımsızlık, ilgisizlik, kötü kullanım nedeniyle oluşan hasarlar konusunda yerinde incelemeler yapılmış, gözlemlerde bulunulmuş ve sorunları araştırılmıştır.
Sonuç ve öneriler bölümünde ise Selçuklu dönemi mimari eserlerin korunması için yapılarda su ve nemin bozucu etkilerine karşı çatı ve cephelerde yeterli önlemlerin alınmadığı sonucuna varılmıştır.
Selçuklu dönemi özgün mimari mirasımızın su-nemden korunması ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için çatı ve cephelerindeki detayların ve izolasyon sorunların giderilmesi, terk edilenlerin ise korunması gerektiği belirtilerek önerilerde bulunulmuştur.
1.Giriş
Selçuklular döneminde Konya, değişik zamanlarda akınla-ra uğramış, Kutulmuş oğlu Süleyman Bey tarafından kesin olarak alınıp Selçukluların başkenti (1076) yapılmıştır. 1080 yılında İznik’e taşınan başkent, çok geçmeden Konya’ya yeniden taşındı ve Selçukluların yıkılmasına kadar da öyle kaldı (1097).
Bugün bile kentin bir "Selçuklu Uygarlık Merkezi” olarak anılmasını sağlıyacak tarihi mimari eserlere sahip olduğu görülmektedir. Selçuklu döne-mi mimari eserlerde cephelerin bozulmasında en büyük etkenin atmosfer etkileri, bakımsızlık, ilgisizlik, insan eliyle tahrip edilme, su ve nem sorunları olduğu görülmüştür.
Su ve nem etkisiyle yapı malzemeleri üzerinde çiçeklenmeler, aşınmalar, parça kopmaları ve detay kayıpları tespit edilmiştir. Mimari eserlerin inşasındaki yapım hataları, dış ve iç etkenler, cephelerde kullanılan yapı malzemelerinin bozulmasına neden olurlar. Eskimeleri süreç içinde yapının mimari özgünlüğünü zedeler.
Tarihi yapılarda, günümüzde inşa edilen binalarda olduğu gibi inşaat tamamlanmadan, kötü uygulama ve uygun olmayan malzeme seçiminden dolayı önemli hatalar ortaya çıkar. Ayrıca malzemelerin, fiziksel, kimyasal ve atmosfer etkilerine karşı da uyumlu olması gerekmektedir.
Bu yüzden tarihi yapıların cephelerinde kullanılan malzemelerin ısı genleşmeleri, su-nem problemleri, donma-çözülme, mikro organizmalar ve güneş etkilerine dayanımlı olmaları da gerekir.
Yapılan çalışmada Selçuklu dönemi tarihi özelliği olan mimari eserlerin çatı ve cephelerinde su nem etkilerinin nedenleri açıklanarak Konya ve yakın çevresinden örnekler seçilmiş, çatı ve cephelerinde su-nem etkileri araştırılmıştır.
Tarihi özellikli yapıların çatılarındaki saçaklar ve yağış sularının uzaklaştırılmasında kullanılan olukların fonksiyonunu yerine getirememesi nedeniyle suyun cephe malzemelerini bozduğu görülmüştür.
Toprakla temas eden tarihi yapıların duvarlarında su ve nem yalıtımı tedbirleri için gerekli önlemlerin alınmadığı, toprakla temas eden duvarların yakın çevresinde bulunan suların tarihi yapılardan uzaklaştırılması için olması gereken drenaj sistemlerinin yapılmadığı, ıslanan zemindeki suların kapilarite yoluyla yapı cephelerine yükseldiği ve eserlere zarar verdiği tespit edilmiştir.
Bu nedenle gelecek nesillere aktarmakla yükümlü olduğumuz Selçuklu dönemi tarihi eserlerin çatı ve cephelerinin incelenmesi, sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin sunulması önemli bir konudur.
2. Selçuklu Dönemi Tarihi Eserlerin Çatı ve Cephelerinde Su-Nem Etkilerinin Nedenleri
Selçuklu dönemi mimari eserlerin çatı ve cephelerinde su-nem etkilerinin nedenleri olarak atmosferden yağış yoluyla gelen sular, zeminden kapilarite yoluyla yükselen sular, çatı, saçak ve oluklarda su-nem ile ilgili gerekli detayların çözülemeyişi, ıslanmaya karşı yeterli önlemlerin alınmaması, donma-çözülme etkileri yağmur suyu ve hava kirliliği etkileşimi, bakımsızlık, ilgisizlik ve kötü kullanım nedeniyle oluşan sorunlar olarak sıralanmıştır.
2.1. Atmosferden Yağış Yoluyla Gelen Sular
Cephelere rüzgar etkisiyle düşen yağış suları yapı malze-meleri üzerindeki çatlaklardan veya boşluklardan içeri girmekte nemlenmeler görülmektedir. Su emilmesi, rüzgar basıncı, yağmur damlalarının kinetik enerjisi ve hava akımı sayesinde gerçekleşir. Duvar yüzeyine gelen su cephelerin ıslanmasına neden olur [1].
2.2. Zeminden Kapilarite Yoluyla Yükselen Sular
Tarihi yapılarda basınçlı su ve kapilarite olayları temellerde, bodrum duvarlarında ve döşemelerde görülmektedir. Su, yapı elemanlarına yatay veya düşey yönde kılcal boşluklardan girmekte, yer çekimine ters istikamette yukarıya doğru ilerleyebilmektedir.
Zeminden yükselen su, içinde taşıdığı tuzların cephe yüzeyinde buharlaşması sonucunda çiçeklenmelere, duvarların fiziksel ve kimyasal yapısının bozulmasına neden olurlar.
2.3.Çatı, Saçak ve Oluklarda Su-Nem İle İlgili Gerekli Detayların Çözülemeyişi
Çatıdaki yağış sularını yapıdan uzaklaştıran detayların günümüzde değiştirilmesi nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır.
Selçuklu dönemi yapılarında suların alınışı düşünülmüş fakat günümüzde onarım bahanesiyle yapılan çalışmalarda sular yapıdan uzaklaştırılmamış, üstelik yapının zemin duvarlarına verilerek cephelerin bozulması sağlanmıştır.
Yapıların onarımı sırasında çatılarda, cephelerde saçak ve oluklarda su ile ilgili detaylar doğru olarak çözülmelidir.
2.4.Islanmaya Karşı Yeterli Önlemlerin Alınmaması, Donma-Çözülme Etkileri
Su, duvar malzemesi yüzeyi ile temas halinde olduğu zaman malzemenin iç kısmına taşınır. Emilen su, eğer buharlaşma gibi mekanizmalarla dengelenemiyorsa, yerçekimine rağmen gözenekli duvar içinde yükselmeye devam eder. Su içinde eriyebilen tuzlar cephelerde lekeler ve çiçeklenmelere neden olur.
Su atmosferdeki kirleticilerle birlikte taş malzemelerdeki çözülmeyi oksidasyon, karbonasyon, solüsyon, hidrasyon, hidroliz yoluyla gerçekleştirir [2]. Yapılar uzun yıllar doğanın değişik etkileri altında yıpranır ve sürekli bakım sağlanmazsa bozulmalar görülür.
Isı farkları, donma-çözülme nedeniyle malzemeler yorulur, yıpranır. Çatlaklara giren su, donduğunda genleşme etkisi yapar, dolayısıyla parça kopmalarına neden olur [3].
2.5. Yağmur Suyu ve Hava Kirliliği Etkileşimi
Yağmur suyu ve hava kirliliği etkileşimi sonucu ortaya çıkan kimyasal oluşumlar, malzemenin yüzeyinde veya iç yapısında çeşitli hasarlara ve bozulmalara neden olur. Özellikle geleneksel yapı malzemelerinin yüzeyleri yağmur suyundan korunmalıdır.
2.6. Bakımsızlık, İlgisizlik, Kötü Kullanım Nedeniyle Oluşan Hasarlar
Tarihi yapıların belirli aralıklarla bakımı yapılmalıdır. Bakımsızlık ve ilgisizlik devam ettiği sürece, bozulmaya neden olan etkenlerin zararlı etkileri de devam eder [4]. Tarihi yapıların yakınındaki yollardan geçen araçlar yapılarda titreşimlere ve temellere yapılan baskılar sonucu hasarlara neden olurlar.
Yapıların cephelerinde bozulmaya neden olan fiziksel çevre etkilerinden en önemlisi olan su, bina bünyesine alınmadan yapıdan uzaklaştırılmalıdır. Ancak, duvarlar düşey konumda olmaları nedeniyle yağışlar-dan çok az etkilenirken, binaların çatıları yeterli eğim verilse de duvarlardan çok daha fazla yağışa açıktır.
Bu nedenle, dış duvarların suya karşı korunması sorununun çözümünde ağırlık çatılar ve saçaklardır [5]. Zeminden yükselen sular için çözümler üretilmeli ve tarihi yapıların bozulmaları önlenmelidir.
3. Selçuklu Dönemi Mimari Eserlerin Çatı ve Cephelerinde Su-Nem Etkileri
Selçuklu dönemi mimari eserlerden (Konya çevresinden) örnek olarak yedi adet yapı incelenmiştir. Alaeddin Camii (1220), kerpiç yapı malzemesinin kullanıldığı Alaeddin (II. Kılıçarslan) Köşkü (1173) kalıntısı, Sırçalı Medrese (1243), Karatay Medresesi (1251), İnce Minareli Medrese (1264) cephelerinde su ve nem etkileriyle oluşan hasarlar yerinde yapılan gözlemler ile araştırılmıştır.
Konya’nın Beyşehir ilçesinde bulunan, arkeolojik kazı ve araştırmaları 35 yıldır devam eden Malanda Köşkü, Kubad Abad Sarayı (1235), Kız Kalesi kalıntılarının çatı ve cepheleri tahrip edildiği, tarihi yapılar çevrenin bozucu etkilerine karşı açık alanda yok olmak üzere kendi kaderlerine terk edildiği görülmüştür.
3.1. Alaeddin Camii
Alaeddin Camii, Sultan I. Rükneddin Mesud’un (1116 -1155) son zamanlarında yaptırılmaya başlanmış, II. Kılıç Arslan (1155-1192), I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) ve I. Alaeddin Keykubat (1220-1237) devirlerinde de yapı-mına devam edilmiştir.
Yapının doğu yüzü 67.70, güney köşeden doğu kapısına kadar 21.20 metredir. Yapıda Bizans ve daha önceki devirlere ait olan 41 tane taş ve mermer sütun bulunur [6].
Bu sütunların biri diğerine kemerle bağlanmış, üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür. Günümüzde çatısı yeniden onarılmıştır. Alaeddin Camii’ni kuzeyden doğuya ve batıya, bir kale görünüşünde duvarlar çevirir. Bu duvarlar muntazam kesme taşlardan yapılmıştır. Alaeddin Camii’nin kuzey köşesinde görülen bir şerefeli minaresi Osmanlı dönemine aittir. Caminin geriden dikkati çeken önemli bir elemanı da kuzey cephedeki taç kapısıdır. Dikdörtgen biçimindeki caminin taç kapısında mor ve beyaz mermerler birbirlerine yarım daire şeklinde geçirilmesiyle meydana getirilmiştir. Türk taşçılık sanatının en güzel örneği burada görülür. Adeta bir dantel gibi örülen bu kemerin iki tarafına mor ve beyaz mermerden kitabe şeklinde geniş süsler yapılmıştır.
Alaeddin Camii, Sultan III. Murad zamanında tamir edilmiştir. 1593’te yapının tamirine başlanması istenmiştir. Toprak damlı olan caminin karlarının temizlenmesi için Sille’den bazı insanlar görevlendirilmiştir.
1672 yılında caminin güney cephesi, büyük kubbe önünde ve altındaki duvarların tamir edilmesi gerektiği belirtilmiş, kireç harcı kullanarak duvarları onarılmıştır.
Alaeddin Camii I. Dünya, İstiklal ve II. Dünya savaşları sırasında ordunun elinde ve emrinde bulunmuş, daha sonra onarılarak ibadete açılmıştır.
1958 yılında kuzey duvarlarında derin çatlaklar ortaya çıkmış, 1959 yılında bu duvarların batı kısmı tamamen yıktırılarak Vakıflar İdaresi’nce restoresine başlanmış ve tamiratı uzun yıllar sürmüştür.

Nihayet büyük bir tamirden sonra 1995’te ibadete açılmıştır [7]. Zemin sorunları, su ve neme karşı yeterli önlemlerin alınmaması sonucunda taş malze-meler üzerinde bozulmalar vardır (Şekil 1, Şekil 2, Şekil 3).
3.2. Alaeddin Köşkü (II. Kılıçarslan Köşkü)
Konya’da İç Kale’nin sur kulelerinden olan Sultan II. Kılıçarslan (1156-1192) tarafından yaptırılan Köşk’ün yalnız doğu duvarı kalmıştır.
Sonraları yapıyı tamir ettirdiği için Alaeddin Keykubad’ın adını alan köşk aslında etrafı balkonlarla çevrili, dışarı taşan, büyük tuğla konsollar üzerine oturan kare bir mekandan oluşmaktaydı.
Köşk içten ve dıştan zengin çeşitli çinilerle kaplanmıştı. Günümüzde çinileri alınmış, duvarları yıkılmıştır.
Kerpiç malzemenin kullanıldığı köşk kalıntısı bakımsızlık, ilgisizlik, su-nem etkileriyle yıkılmak üzeredir (Şekil 4, Şekil 5).
Yapının çevresinde kazı işlemlerine başlandığı fakat korunması ve onarımları konusunda hiçbir işlemin yapılmadığı görülmüştür.
3.3. Sırçalı Medrese
Sırçalı Medrese (1242) iki katlı ve eyvanlıdır. Yapı malzemelerinde su ve nem etkileri nedeniyle bozulmalar oluşmuştur. Tamamıyla simetrik, dengeli planı ile klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasında yer alır. Anadolu’nun en önemli medreselerinden biri olan yapının adı çini süslemelerinden gelmektedir.
Eyvanı kaplayan dört renkli zengin çini süslemelerin ve mihrap çinilerinin çoğu su etkileri, bakımsızlık, ilgisizlik nedeniyle dökülmüştür. Eyvanın iki tarafında, kubbeli dersaneler vardır. İkinci kat yıkılmıştır. Bugün bozulmuş ve dökülmüş olan kitabede, yapılan eserin dünyada eşi olmadığına dair bilgiler bulunmaktaydı [8].
Orta Anadolu’da "çini”ye "sırça” denilmektedir. Bu medrese çinileriyle meşhurdur. Bundan dolayı medrese de "Sırçalı Medrese” olarak tanınmıştır.
Sırçalı Medrese, üzerinde kubbesi olmayan açık avlulu plan tipinde yapılmıştır. Medresenin yüzü 17 m. derinliği ise 30.50 metredir. Medresenin en dikkat çekici yönü, ziyaretçilerde hayranlık uyandıran taç kapısıdır. Burada kullanılan taşların işçiliği ve süslemeleri dikkat çekicidir. Taç Kapısı’nın eni 7.10, derinliği ise 2 metredir [7].
Eyvanın batı tarafındaki çinileri çerçeveleyen kısımda mavi çiçekli bir zemin üzerine mor çini ile süslenen güzel yazılar bulunmaktadır. Çinilerin bir kısmı bugün su ve nem etkileri nedeniyle dökülmüştür (Şekil 6, Şekil 7, Şekil 8).
3.4. Karatay Medresesi
Selçuklular’ın zengin mekanlı yapısına bir örnektir. Ortasında bulunan büyük kubbenin altına havuz yerleştirilmiştir. Kubbeyi ve duvarları kaplayan çini mozaik süslemeleri vardır.
Taç kapıda renkli taş kakma düğümlü geçmeler yanında geometrik panolar, kabartma yazılar, ince detaylı mukarnaslar, sarma kemer motifleri, taş işlemelerden oluşur [8]. Odalardan bir kısmı yıkılmıştır.
Tahmini olarak tamamlanmış planı verilmiştir. Yapının ortadan fenerli kubbesi kurşun malzemeyle kaplanmış fakat kubbenin suları cephe duvarlarının üzerine akıtılmakta ve malzemelerin bozulmasına neden olmaktadır. Taç kapı cephesindeki yapı malzemelerinde bozulmalar görülmüştür (Şekil 9, Şekil 10).
3.5. İnce Minareli Medrese
Konya Alaeddin Tepesi’nin batısındadır. Mimarı Kelük Bin Abdullah’tır. 1264 yılında yapılmıştır.
Yapıda 1900 yıllarında onarım yapılmış, eyvanın iki tarafında yıkık vaziyette bulunan kubbeli odalar onarılmış, ayrıca eyvanın arka duvarı-nın açılmasını önlemek için batısına iki kalın payanda duvarı yapılmıştır.
55 metre minarenin üst kısmı ve ikinci şerefesi 1901 yılında üst üste iki yıldırım düşmesi sonucu yıkılmış, mescidin de kubbesi çökmüştür [9]. Yıkılan minarenin kitabeli çinileri Alman Konsolosluğu’na taşınmıştır.
Medresenin talebe hücreleri tamamen ortadan kaldırılmıştır. 1956’da Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak hizmete giren eserin etrafında temizlik çalışması yapılmış, etrafı duvarla çevrilmiş, açık müze haline getirilmiş, kubbeleri kurşunla kapatılmıştır.
Duvarlara dıştan destekler yapılarak sağlamlaştırılmıştır. Medreseyle ilgili 2002 yılından sonra yapılan restorasyon çalışmalarında yapının dış ve iç kısmın tamamı elden geçirilmiştir.

İlk bakımı yapılan bölümlerden birisi taç kapısıdır. Üst taraf yağmur ve kar sularıyla tahrip olmuştur. Zeminden kapilari-te yoluyla yükselen sular portalin alt bölümünü bozmuştur.
Giderek bu bozulmanın kademe kademe yukarıya doğru yükseldiği görülmektedir. Mescitte yapılan çalışmalarda kubbe orjinal haline uygun kesme taşlarla örülerek yapının üzeri kapatılmıştır.
Mescitin duvarlarıyla ana yola bakan ön cephe revakı eski haline getirilmiş ve restore edilmiştir.
Bugün içerisinde Selçuklu, Beylik ve Osmanlı dönemlerine ait Orta Çağ’a ışık tutan pek çok sanat eserinin sergilendiği istisna bir müzedir [9].
Yapı malzemesi olarak kullanılan taşların gözenekli olması, çatıdan gelen suların alınışı ve drenaj sisteminin tam olarak çözülememesi nedeniyle portal cephesi zeminden su almaktadır.
Zeminden yükselen suyun seviyesi 3 m’yi bulmaktadır (Şekil 11, Şekil 12, Şekil 13).
3.6. Malanda Köşkü
Selçuklu dönemi mimari yapılarından Malanda Köşkü’nün mekanları içerisindeki çöküntülerden anlaşıldığına göre mekanların altında bodrum katı olabileceği düşünülmektedir.
Mevcut kalıntılara göre yapı kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapının doğu cephesi, yol açma bahanesiyle orman işletmelerinin buldozerleriyle ortadan kaldırılmıştır [11].
Geriye kalan kısımlarından, binanın, dikdörtgen planlı bir holü iki taraftan kuşatan mekanların oluştuğunu göstermektedir. Binaya güney cephesinin batı tarafında bulunan bir kapıdan girilmektedir.
Kapıdan sonra gelen ve doğu batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen mekan (2.60-13.00 m.), orta hole geçiş sağlamaktadır. Holün batısındaki üç mekandan ortadaki, içten bir duvar ile bölünmüştür.
Yapının duvarları moloz ve kaba yonu taş kullanarak yığma duvar tekniğinde inşa edilmiştir. Mekan içerisindeki ara katlar ise yıkılmıştır. Malanda Köşkü’nün mevcut kalıntılara göre 23.50-17.00 m. ölçülerinde olduğu görülmüştür.
Doğu cephesinden yol geçirildiği için yol altında nelerin kaldığı tespit edilememiştir [12]. (Şekil 14). Malanda köşkünden Kubad Abad sarayına su taşıyan künkler yer yer görülmektedir.
Yapıda su ve neme karşı hiçbir önlem alınmamış, yok edilmek üzere kendi kaderine terk edilmiştir. Taşlar ve yapı malzemeleri yerlerinden sökülüp götürülmektedir.
3.7. Kubad Abad Sarayı
1965 yılında K.Otto-Dorn’un yönettiği kazılar Kubad Abadile ilk defa, birkaç sarayı içine alan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkardı. Sur duvarları, hayvan parkı, tersane ve 16 kadar yapı kalıntısı meydana çıkarılmıştır. Daha sonra kazıçalışmalarına R. Arık devam etmiştir [8].
Kubad Abad SarayKülliyesi zamanımıza kadar kalıntıları kalabilmiş, planı, mimarisi bilinen tek Selçuklu sarayı olması yönünden önemli bir eserdir. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından 1235 yılında yapımına başlanmıştır.
Saray,Konya Beyşehir Gölü’nün batı kenarında yapılmıştır. Uzunsüre yağma edilen neredeyse yok olma durumuna gelen
Kubad Abad Sarayı’nda iskele yapıları, köşk hamamı, fırınlar, büyük saray ve küçük saray kalıntıları bulunmaktadır[13]. Kubad Abad, Anadolu Selçuklu saray mimarisindeönemli bir eserdir.
Sultan I.Alaeddin Keykubad Antalya Alanya seferi sırasında Beyşehir Gölü kenarında bir sarayyapılmasını istemiş, sarayın plan ve krokisini bizzat kendisi çizmiş, mimarisi ve uygulamasıyla yakından ilgilenmiştir.
Büyük ve küçük sarayın yanı sıra etrafındaki diğerbirimlerle bir site halinde inşa edilmiştir [14].Yapılarda kullanılan taşların çoğu çevredeki inşaatlardaze kalan eserler bilgisizlik, umursamazlık yüzünden yok olmaktadır (Şekil 15).
Kalanlar da özelliklerini kaybetmekte, çevrenin (güneş, rüzgar, yağışlar vb.) bozucu etkileri karşısında tahrip olmakta, tarihi kimliğimiz silinmektedir [15]. Tarihi yapıların üzerine basit tenekeler, metal malze-meler, plastik örtüler serilmiş, yapılar su ve nemden yete-rince korunamamıştır (Şekil 16, Şekil 17, Şekil 18)
3.8. Kız Kalesi
Kız Kalesi, Kubad Abad Sarayı’nın yakınında Beyşehir Gölü içerisinde, harabe halinde büyük tonozlu bir binadır.
Bu yapının dışında, kuzeydoğu uçta yamuk planlı, tonozlu bir mekan bulunmakta, adanın güney ve doğu kenarlarını sı-nırlayan sur kalıntıları boyunca bir dizi mekanlar bulun-maktadır. Kız Kalesi içerisinde küçük bir hamam mevcuttur.
Temiz su, atık su tesisatları ile ilgili künkler vardır. Burada, Selçuklu mimari eserler ile birlikte Bizans dönemine ait mimari bezemeler ve mozaik döşemeler görülmüştür.
Yapı atmosferin bozucu etkilerine terk edilmiştir (Şekil 19).
Balıkçıların uğradığı, taş, tuğla gibi malzemelerin alındığı, hiçbir koruma önleminin alınmadığı, yok olmak üzere bir yapı durumundadır (Şekil 20).
Taş malzemelerde zamanla atmosferdeki sıcaklık değişimle-rine bağlı olarak çatlama, parçalanma ve döküntüler görülmektedir.
Yapı taşları üzerinde kapiler su emme ve buharlaşma sonucu çiçeklenmelere rastlanmaktadır.
Yağmur suları da taş malzemeler üzerinde aşınmalara ve detay kayıplarına neden olmaktadır [16].
Selçuklu dönemi mimari eserlerin bazılarının çevrenin olumsuz etkilerine açık olduğu, bakımsızlık, ilgisizlik yanında tuğla, taş, çini, ahşap hatıllar, döşeme kaplamaları gibi yapı malzemelerinin sökülerek götürüldüğü tespit edilmiştir.
Yörede Selçuklu dönemi mimari mirasın korunması, ülke turizmine kazandırılması ve bütünleşmiş bir çevre içinde yaşatılması gerekir [17], [18].
4. Sonuç ve Öneriler
Mevcut tarihi eserlerin doğal çevre şartlarından korunması için çatı ve cephe sistemlerinin doğru olarak, uzmanları tarafından yapılması gerekir.
Selçuklu dönemi tarihi yapıların çatı ve cephelerinde su-nem etkilerinin nedenleri olarak atmosferden yağış yoluyla gelen sular, zeminden kapilarite yoluyla yükselen sular, çatı, saçak ve oluklarda su-nem ile ilgili gerekli detayların çözülemeyişi, ıslanmaya karşı yeterli önlemlerin alınmaması, donma-çözülme etkileri yağmur suyu ve hava kirliliği etkileşimi, bakımsızlık, ilgisizlik ve kötü kullanım nedeniyle bozulmaların oluştuğu bu çalışmada görülmüştür.

Örnek olarak Konya çevresinden seçilen Selçuklu dönemi tarihi yapılarından Alaeddin Camii, kerpiç yapı malzemesinin kullanıldığı Alaeddin Köşkü kalıntısı, Sırçalı Medrese, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese’nin, Beyşehir ilçesinde bulunan, arkeolojik kazı ve araştırmaları yaklaşık 35 yıldır devam eden Kubad Abad Sarayı, Malanda Köşkü, Kız Kalesi kalıntılarının çatı ve cephelerinde su-nem sorunlarının çözülemediği yapılan bu araştırmayla yerinde görülmüştür.
Beyşehir yöresindeki tarihi yapıların bir kısmı yok olmak üzere kendi kaderlerine terk edilmiştir. Yapılarda bazı onarımların yapıldığı fakat en önemli sorun olan su-nem etkilerinin gözardı edildiği tespit edilmiştir.
Tarihi eserleri-mizin geleceğe güvenli bir şekilde aktarılabilmesi için ya-pıların yağış sularından, su ve nem etkilerinden korunması gerekir.
Kazı yapılan bölgede gerekli ise kazı çalışmalarına devam edilebilir fakat ortaya çıkarılan duvar, sıvalar, harçlar vb. yapı malzemelerinin atmosferin bozucu etkilerine kar-şı korunması gerekir.
Bunun için yapıya zarar vermeyecek şekilde mimarlar arasında uluslararası yarışma projeleri dü-zenlenerek yapıların su, nem, donma-çözülme ve güneşin bozucu etkilerine karşı tarihi mirasımız korunması konusunda projeler hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
Yapılan onarımların tarihi yapının estetik ve güzelliklerini bozmayacak şekilde çatı ve suların alınışı ile ilgili detaylar ve izolasyon işlemleri uzmanları tarafından kusursuz olarak çözümlenmelidir.
Tarihi yapılardan su ve nemin uzaklaştırılması için yetersiz kalındığı, işin uzmanları ve üniversiteler ile birlikte gerekli çözümlerin üretilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
Selçuklu döneminin önemli kültürel mirasına sahip olan tarihi eserlerin su ve nemden korunması için gerekli hususların yerine getirilmediği, tarihi yapılarda su ve nemin bozucu etkilerine karşı yeterli önlemlerin alınmadığı sonucuna varılmıştır.
Selçuklu dönemine başkentlik yapmış olan Konya çevresindeki kültürel mirasımızın su ve nemden korunması için gerekli önlemlerin alınması ve tarihi yapıların korunması konusunda çalışmalara hız verilmelidir.
Selçuklu dönemi mimari mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için çalışılması gerektiği, çatı ve cephelerindeki su-nem sorunların giderilmesi ve bu eserlerin korunarak ülke turizmine kazandırılması konusunda çalışmalarda bulunulmalıdır.
Yrd. Doç. Dr. Nazım Koçu / Selçuk Üniversitesi - Mimarlık Bölümü
Kaynaklar
[1]. Ersen, A., (1998), "Doğal Yapı Taşlarındaki Bozulmalar ve Bozulma Süreçleri”, Yapı, Sayı:195,ss.94-97, Şubat, İstanbul.
[2]. Gürdal, E., (1982), Anıtlarda ve Yapılarda Kullanılmış Doğal Taşların Bozulma ve Ko-runmaları, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, Özel Sayı, s.27-29.
[3]. Koçu, N., (2006), Konya’da Selçuklu Dönemi Yapıların Duvar Malzemelerinde Su ve Nem Etkisiyle Oluşan Hasarların Araştırılması, 3.Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi, TMMOB, 15-17 Kasım, s.372-383, İstanbul.
[4]. Esin, T., (1990), Konya ve Çevresindeki Tarihi Esrlerde Doğal Taş Malzemelerin Bo-zulma Nedenleri ve Onarımlarında Kullanılacak Uygun Taş Seçimi İçin Bir Çalışma, D. T., Yayınlanmamış, S.Ü.F.B.E., Konya.
[5]. Toydemir, N., Gürdal, E., Tanaçan, L., (2000), Yapı Elemanı Tasarımında Malzeme, Li-teratür Yayınları, s.394, Temmuz, İstanbul.
[6]. Karpuz, H., 2004, "Anadolu Selçuklu Mimarisi”, Selçuk Üniversitesi Vakfı, S.Ü. Ba-sımevi, s.148, Konya.
[7]. Atçeken, Z., (1998), Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanılması, Türk Tarih Kurumu Basımevi, VI.Dizi, Sayı:46, s.365, Ankara.
[8]. Aslanapa, O., (1991), Anadolu’da İlk Türk Mimarisi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Sayı:43,s.163, Ankara.
[9]. Erdemir, Y., (2007), İnce Minareli Medrese, T.C. Konya Valiliği, Kültür ve Turizm Mü-dürlüğü, No: 130, Altunarı Ofset, Haziran, s.176, Konya.
[10]. Eyice, S., (1986), Anadolu Selçuklu Mimarisi, İ.Ü. Edebiyat Fak. s.122, Ağustos, Ankara.
zeminden kapilarite yoluyla yükselen sular, donma-çözülme etkileri sonucu detay ka-yıpları ve cephelerdeki su-nem sorunları görülmektedir.
[11]. Arık, R., (2000), "Kubad-Abad Selçuklu Saray ve Çinileri”, Türkiye İş Bankası, Ya-yın No:514, İstanbul.
[12]. Koçu, N., (2008) "Selçuklu Dönemi Mimari Mirasımızda Kullanılmış Tuğla Duva-rı Kireç Harcının Fiziksel ve Mekanik Özellikleri”, 4. Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi, 12-14 Kasım, ss.437-448, İstanbul.
[13]. Arık, R., (2001), Kubad Abad Sarayı ve Malanda Köşkü, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiri, S.Ü. 1.Cilt, 11-13 Ekim, s.25-32, Konya.
[14]. Erdemir, Y. (2008), "Alaeddin Keykubad’ın Sanat Anlayışı ve Konya’da İnşa Ettirdi-ği Mimari Eserleri”, Yayın No:191, 06-07 Kasım, ss.129-174, Konya.
[15]. Koçu, N., (2012), "Mimari Mirasımızdan Kubad Abad Saray Külliyesinde Kullanı-lan Yapı Malzemeleri ve Sorunları”, 6. Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi, İstanbul Tek-nik Üniversitesi, TMMOB, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, 7-9 Kasım, Kong-re Bildiriler Kitabı, ISBN 978-605-01-0411-0, ss.83-94, İstanbul. [16]. Dülgerler, O. N., Karadayı Yenice, T., (2006). Gaziantep Zincirli Bedesten’in Yapım Tekniği ve Mal-zeme Kullanımı Açısından Analizi, 3. Ulusal Yapı M. K., TMMOB., s.690-699, 15-17 Ka-sım, İstanbul.
[17]. Güleç, A., (1992), "Bazı Tarihi Anıt Harç ve Sıvaların İncelenmesi”, İTÜ. Fen Bilim-leri Enstitüsü (Doktora Tezi, yayınlanmamış), s.135, İstanbul.
[18]. Alkan, A., (1994), "Konya Tarihi Kentin Planlama Sorunları”, s.220, Konya.