Özellikle iklim kriziyle beraber dünyanın ana gündem maddesi olan sürdürülebilirlik sanayinin her kolunda olduğu gibi boya sanayiinde de baş sırada yer alıyor. Son dönemde “yeşil boyalar” kavramının sıkça duyulduğu sektörün önemli oyuncularından Eigenmann & Veronelli de bu yönde çalışmalar yapan önemli oyunculardan biri.
Eigenmann & Veronelli kuruluşu 1910 yılına dayanan, İtalya-Milano merkezli bir aile şirketi. Firmanın ana faaliyet alanı özel ve performans kimyasallarının üretim, ithalat, satış ve dağıtımı olup bu hizmetleri en iyi şekilde sunabilecek her türlü teknik altyapı ve insan kaynağına sahip. Yaklaşık 350 milyon Euro cirosu olan firmanın, toplam satışlar içinde %20’lik bir kısmı kendi ürettiği kimyasallardan sağlanıyor. İtalya pazarında alanında lider konumda olan E&V, 2002 yılında E&V Iberica ofisini kurarak İspanya ve Portekiz pazarlarına girmiş ve son olarak da 2013 yılında Türkiye’de faaliyete geçerek uluslararası bir yapıya dönüştü. Ayrıca geçtiğimiz yıl E&V, Ortadoğu pazarındaki faaliyetlerini de genişletmek amacıyla Dubai merkezli bir distribütör firmayı bünyesine dahil etti. Türkiye’deki oluşumu 10 sene öncesine dayanan firmanın faaliyette olduğu sektörler ve iş birimleri ise şöyle: Kauçuk, plastik, poliüretan, boya, yapı, yapıştırıcı, genel kimyasallar, kozmetik, ilaç ve deterjan. Şirketin Boya ve Yapı Kimyasalları İş Birimi Müdürü Tuğba Sadıç ile sürdürülebilirlik yaklaşımları ve “yeşil boyalar” özelinde konuştuk.
Tuğba Sadıç
Öncelikle Eigenmann & Veronelli olarak son ürün üreticisi paydaşlarımızın hammadde tedariğinden üretime ve satışlarına kadar her aşamada yanlarında bulunmayı amaçlıyoruz. Satış süreci ve sonrasında teknik destek vererek de müşterilerimizin memnuniyetini hedefliyoruz. Pazarı iyi tanımak, iyi ilişkilerle süreci yönetmek ve kazan-kazan esasıyla bu sektörde uzun süre var olmak birincil hedefimizdir. Bu sebeple de rekabetin yoğun olduğu boya/ kaplama/yapı sektörlerinde pazar payımızı daha da artırabilmek için müşterilerimizle bir partner gibi çalışarak yeni projelerinde ya da sorun yaşadıkları bir konuda mutlaka destek oluyoruz. B2B iş modelini de destekler nitelikte, İtalya’daki fabrikamızda bazı kalemlerde üretimi yapılan ürünlerin de Türkiye’de satışı yapılıyor. Emtia olarak tanımlanan, düşük maliyetli yüksek tonajlı işlerden ziyade özel kimyasallar olarak tanımlanan, formülasyona katma değer sağlayacak, sürdürülebilir etkileri de olan ürünlerle ürün gamını genişletiyoruz. Tedarikçilerimiz arasında bulunan, global lider melamin reçine üreticisi Prefere Melamines, portföyünde formaldehiti en aza indirgenmiş ürünleriyle çevreci çözümler sunuyor. Boyanın ana hammaddesi olan titan dioksit tarafında ise Cinkarna tedarikçilerimiz arasında olup TMP (trimetilol propan) içermeyen ürünleriyle formülasyonlarda daha çevreci bir alternatif sunuyor. Diğer yandan, özellikle zemin ve çatı sistemlerinde oldukça güçlü olan, İspanya menşeli tedarikçimiz Cromogenia’nın su bazlı PUD (Poliüretan dispersiyon) reçineleri, solvent bazlı ürünlere alternatif, düşük VOC (organik uçucu bileşikler) içeriğiyle portföyümüzde yer alıyor. Özellikle çevresel regülasyonlara uyumluluk açısından birçok boya/kaplama üreticisi, insan sağlığı ve çevreye duyarlı bu ürünleri tercih ediyorlar.
“Sürdürülebilirlik” son dönemde oldukça gündemde olan ve en genel tanımıyla da doğal kaynakların korunması, enerji verimliliği, atık yönetimi, biyoçeşitliliğin korunması gibi konuları içeriyor. Dünyanın, çevre konusundaki giderek artan endişesi, sürdürülebilirlik konusunu gündemde tutuyor. Çevresel olumsuz etkiler ve insan sağlığı göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilirlikle ilgili boya sektöründe de geçişler yaşanıyor. Geleneksel boyalarda kullanılan VOC’ler, havayla kolayca temasa geçerek kolayca buharlaşıyor ve bu kimyasalın solunması insan sağlığına olumsuz etki ediyor. Dolayısıyla dünya genelinde, geleneksel boyalara göre daha çevreci ve insan sağlığını tehdit etmeyen bir üretim operasyonu gereklilik haline geldi. Yeşil boyalar olarak nitelendirilen, su bazlı reçinelerle üretilen boyalara geçiş trendi son dönemde artıyor; aynı zamanda geri dönüştürülebilen boyalar da bu sınıfa giriyor. Ar-Ge departmanında proje yöneticisi olarak görev yaparken, “Ultraviyole Işınlarla Kürlenen Ahşap ve Mobilya Kaplamaları” başlıklı bir TÜBİTAK projesi hazırladım ve yaklaşık iki yıl süren bu özel projenin onayını da alarak tamamladım. UV kürlenmeli projelerin, ekonomik kazanç, düşük işçilik, zaman tasarrufu, yüksek mekanik direnç avantajlarının yanı sıra, çevre şartlarına uyumluluk gibi düzenlemeler de göz önüne alındığında boya sektöründe %100 katı ve UV sistemlere geçiş önümüzdeki yıllarda bir zorunluluk haline gelecek. Özellikle Avrupa ülkelerinde yüksek oranda Uçucu Organik Bileşenler (VOC) içeren boya ve verniklerin kullanımına büyük kısıtlamalar getiriliyor. Ülkemizin de Avrupa Birliği uyum sürecinde gerçekleştirmesi gereken yasal düzenlemeler ve çalışan-müşteri sağlığı göz önünde bulundurulduğunda düşük VOC ürünlere talep giderek artıyor. Bu sebeplerden dolayıdır ki şu anda ülkemizde ve küresel bağlamda UV teknolojisiyle kuruyan boya teknolojisine çok büyük hızla ve sorumlulukla dönüşüm gerçekleşiyor. Bu nedenle söz konusu ürünler için yatırım yapmaya başlayan boya ve mobilya üreticileri de üretim yerlerini bu doğrultuda geliştiriyorlar. Ancak ülkemizde bu tarz ürünler yeni çalışılmaya ve üretilmeye başlandığı için daha çok yurt dışından ithal edilerek kullanılıyor ve bu da dışarıya bağımlı olma sonucunu ortaya çıkarıyor. Geçtiğimiz yıllarda, BOSAD’ın “Sürdürülebilirlik Kurulu”nda görev aldım. Pandemi sebebiyle süreç uzasa da halihazırda bu sene itibariyle sürdürülebilirlik raporu tamamlandı ve sektörün bilgisine sunuldu.
İç mekanda kullanılan düşük VOC içeriğine sahip boyalar, hava kalitesini artırıyor ve daha sağlıklı bir yaşam alanı sunuyor. Geri dönüşüme de uygun olan, daha az zararlı kimyasallarla üretilen yeşil boyaların, karbon ayak izi daha düşük ve çevreye olan olumsuz etkisi daha az. Günümüzde yaşanan iklim kriziyle birlikte, devlet yönetimleri de bu yönde düzenlemeler yapmaya başladılar. Dolayısıyla boyalardaki organik uçucu bileşenlere ve tehlikeli kimyasallara önemli ölçüde kısıtlamalar getirilip ve ilgili regülasyonlar uygulanıyor. Diğer yandan, geleneksel boyaların görece bazı artıları da var. Örneğin, kuruma süresi ve mekanik dirençten bahsedersek, mobilya kaplamalarında istiflenebilirlik ve çizilme dayanımı çok önem taşıyor. Bu gibi özelliklerin gerekli olduğu bir alanda halen solvent içeriği olan ürünlerin üretimi devam ediyor.
İşletmelerin küreselleşmesi ve bilgi teknolojileri kullanımının yaygınlaşması işletmeler arasındaki rekabeti oldukça artırıyor. Bu nedenle işletmeler rekabet avantajı sağlayacakları her alanı iyi değerlendirmek zorunda kaldılar. Tedarik zinciri yönetimi de şirketlerin rekabet avantajı sağlayabilecekleri başlıca alanlardan biri. Tedarik zincirinde birçok strateji mevcut. Her işletme kendi faaliyet alanına uygun olan stratejileri belirleyip kullanıyor. Bizler Eigenmann & Veronelli Türkiye olarak globalleşen dünyamızda, sürdürülebilirlik konusuna da önem vererek, müşterilerimizin taleplerine doğru ve zamanında çözümler yaratıyor, gelişmeleri sıkı takip edip tedarik zincirinin herhangi bir halkasında oluşabilecek riskleri tahmin ediyor ve gerekli önlemleri alıyoruz. Uzman kadromuzla öncelikle talep yönetimi ve dağıtım yönetimi konusunda kendimizi geliştiriyor, uluslararası ticaretin getirdiği riskleri minimize etmeye çalışıyoruz. Satın alma ve stok yönetiminde alanında uzman ekibimizle üretim yapan müşterilerimize etkin çözümler sunuyor, taleplerini zamanında karşılama hedefimiz yönünde sıkı bir şekilde çalışıyoruz.
Geleneksel boyaların başta insan sağlığına olan olumsuz etkileri ve zararları göz önünde bulundurulduğunda, zaten bu zarar kaynaklarından kaçınmak ya da bunları minimuma indirmek zorunluluk haline geldi. Sektörde “yeşil boyalar” kavramı da bu şekilde yaygınlaşıyor. Zira ilgili ürünlerin ortaya çıkana kadarki sürecinde tedarikçi, Ar-Ge çalışanı, üretim çalışanı ve son kullanıcı da doğrudan etkileniyor. Bu sebeple son kullanıcı olan bizler daha da bilinçlenip kendimiz, ailemiz ve çocuklarımız için tercihlerimizi, sağlık açısından en az zararlı olandan yana kullanmaya başladık diye düşünüyorum. Örneğin, son kullanıcı artık bebek odası mobilyalarında ve duvarında kullanılan kaplamaların, maliyetinden bağımsız bir şekilde en çevreci olanına yöneliyor. Toplumda bu bilincin yaygınlaşmasıyla beraber de üreticiler çevreci ve yeşil ürünlere yöneldiler. Elbette ülkemizde şimdilik regülasyonlar, Avrupa’daki kadar katı olmasa da o yönde çalışmalar devam ediyor. Geleneksel boyalarla yeşil boyaları kıyasladığımızda, maalesef ki yeşil boyaların görece kuruma ve mekanik direnç gibi zafiyetleri olabiliyor. Bu gibi dezavantajları minimuma indirebilmek adına tüm dünyada Ar-Ge çalışmaları yapılıyor. Yeşil boyalar, çevre dostu ve sağlığa zararsız alternatifler olarak birçok farklı kullanım alanında tercih ediliyor. Bunlardan bazıları; iç cephe dekoratif boyalar, mobilyada kullanılan boyalar, yemek alanı restoran ve mutfak duvar boyaları, hastaneler/klinikler, okullarda kullanılan boyalardır. Bahsettiğim üzere, bu yaşam alanlarında özellikle yeşil ve çevreci boyaların tercih ediliyor olması da son dönemde sektörümüzde pazarlama ağının ne kadar genişlediğini bize gösteriyor.
Kimyasal hammadde üretimi, ithalatı ve satışı yapılan bir şirkette, bir iş biriminin yöneticiliği birçok şapkayı aynı anda giymek anlamına geliyor. Satın alma, iş geliştirme, dijital ve teknik pazarlama ve tabi ki satış bunlar arasında... İş geliştirme tarafında ise yeni projelerde yer almak ve pazardaki inovasyonları takip etmek, kendi adıma eski bir Ar-Ge’ci olarak her zaman daha çok keyif veriyor bana. Dolayısıyla bir partner gibi çalıştığımız paydaşlarımızla da özel ve yeni projelerde çalışmak ve bu süreci güzel bir ticarete dönüştürerek mevcut pazar payımızı büyütmek hedeflerim arasında yer alıyor. Boya ve yapı sektöründeki teknik ve ticari tecrübemle, yetkin ve pazarı, ürünleri iyi tanıyan bir ekiple beraber, firma hedeflerimize ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Tuğba Sadıç kimdir?
Gazi Üniversitesi İngilizce Kimya Mühendisliği bölümünden 2006 yılında mezun olan Tuğba Sadıç, mezun olduktan hemen sonra Ankara’da yapı kimyasalları ve endüstriyel yapıştırıcılar/zemin kaplamaları sektöründe çalışmaya başlamış. O dönem Ar-Ge, Kalite-Kontrol ve üretim departmanlarında, deyim yerindeyse işin mutfağında tecrübe edinerek kaplamalarla tanışmış. Sonrasında İstanbul’a gelerek Polisan Kansai boya firmasında Ar-Ge departmanında çalışmaya başlamış. “Boyanın ve rengin her çeşidiyle burada tanışarak boya sektöründe bir okul olarak adlandırabileceğimiz Polisan’da, uzun süre çok değerli bir tecrübe edindiğimi söyleyebilirim. Daha sonra yaklaşık bu 10 senelik teknik bilgi birikimimi pazarda değerlendirmek amacıyla Boysan Boya’da teknik projeler, iş geliştirme, tedarikçi yönetimi ve satışla alakalı önemli ölçüde tecrübe edindim. Pandemi döneminde hem biraz dinlenmek hem de profesyonel hayatıma farklı bir vizyon katmak adına, halihazırda faaliyetini sürdüren aile şirketimizde çalıştım. Ancak boya ve kaplamalar tarafında edindiğim bilgi birikimim ve tecrübemle, yeniden kendi sektörümde devam etme kararı aldım” diyen Tuğba Sadıç, yaklaşık iki senedir Eigenmann Veronelli Kimyasal Tic. ve San. A.Ş. şirketinde boya ve yapı kimyasalları departman yöneticiliğini sürdürüyor.
Röportaj : Bikem Ögünç