Kimya Endüstrisinin Çınarı: Timur Erk

Kimya Endüstrisinin Çınarı: Timur Erk
  • 12.06.2025

Röportaj : Gamze Ünal

Türkiye’de Kimya Endüstrisi denince akla gelen ilk isimlerden biri Timur Erk… O anlatmaya başladığında sanki Türk Kimya Endüstrisini anlatan bir kitabın sayfalarında dolaşır gibi hissediyorsunuz kendinizi. Babasının kauçuk sektöründeki şirketi sayesinde 1944 yılında direkt kimya sanayisine doğmuş ve sonrasında aldığı eğitimler, yurtdışında kazandığı deneyim ve ülkeye dönünce yaptığı yatırımlar ile Türk Kimya Endüstrisinin tarihine, gelişimine tanıklık etmiş. Bu sebeple kendi deyimiyle genetik kodlarına kimyacılık işlemiş. Sanayiciliğinin yanı sıra STK’larda ve hayır işlerinde de duayen olan Timur Erk ile yaptığımız röportajla, 80 yıllık başarılarla dolu yaşamında bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Çocukluğunuzdan başlayarak bize biraz kendinizi anlatabilir misiniz?
1944 doğumluyum 80 yaşındayım ama hala ruhum genç, hem fiziken hem manen 60 yaşında gibi hissediyorum. İyi bir anne baba, iyi bir eğitim, iyi bir çevre, iyi bir eş, 53 yıllık mutlu bir evlilik, bunların tümü bir araya gelince hakikaten iyi bir hayat hikayesi ortaya çıkıyor. Babam Edirne’de okumuş sonrasında Almanya’da Kimya Yüksek Mühendisliği eğitimine başlamış, harp çıkınca bitiremeden dönmüş. Eğitimini İstanbul’da tamamlamış. Ardından kauçuk sanayi ile iştigal etmiş. Öyle bir babadan geldik. Genetik kodlarımıza kimyacılık işlemiş. Annem de bir ev kadını olmakla beraber 4 erkeğin en büyüğü, babası geniş arazileri, büyükbaş ve küçükbaş hayvanları olan bir toprak ağası. Dolayısıyla annemin de genetik kodlarında epey bir birikim olmuş. Bebek gibi bir yerde doğmuş ve 18 yaşına kadar orada yaşamış olmanın bende bıraktığı izler oldukça geniş. Öncelikle çok kültürlü bir ortam, Ermeni, Rum ve Türklerin olduğu, Hristiyanlığın, İslamiyetin, Museviliğin bir arada yaşandığı, kaliteli insanlarla kaliteli bir ortam. Bir de üstüne üstlük Alman Lisesi gibi iyi bir okuldan mezun olmak da çok katkı sağladı gelişimime. O zamanlarda zengin fakir çocuk ayrımı yoktu. Denize dalar çıkarttığımız midyeleri teneke içinde biraz tuzlar, francalalarla birlikte yerdik.  Arkasından Bebek Bahçesi’nde kestane oyunu, patlangoç gibi oyunlar oynardık. Hayatımız dışarda geçerdi. Öğretmenlerimiz biraz karşı çıkmasına rağmen bol bol futbol, birdirbir, yakartop, uzun eşek, voleybol her şeyi oynardık. Birinin eninde sonunda patlangoçtan ya da kestane oyunundan kafası hafif kanardı, oyun paydos eve giderdik. Bebek’e dair en unutmadığım şeylerden biri de hala meşhur olan badem ezmesidir. Bana 3 kadın bakmış, birincisi annem, ikincisi üvey ablamız bir de o dönem bizimle birlikte oturan halamız… O hala beni çok beslemeye meraklıymış. Badem ezmesini tülbentin içine koyarmış. Annem evden çıktığında hemen gelirmiş ağzıma bir lokum, badem ezmesi koyarmış. Ben küçükken bu sebeple tombul bir çocuktum.

O döneme dair hatırladığınız evde, okulda disipline dair anılarınızı nelerdir?
Baba sofraya oturmadan kimse sofraya oturamazdı. Baba çorbaya ilk kaşığını daldırmadan kimse yemeğe başlayamazdı. Evde tabaklarda hiçbir şey kalmazdı. Beğenmedim gibi bir şey yoktu. Evde büyük bir disiplin vardı. Bu da benim hayatımı çok etkileyen bir durumdur.

İlkokulda Dürdane Hanım diye bir öğretmenimiz vardı. Bizi kendi çocuğundan ayırmazdı. Eğer dersimizi yapmadıysak ertesi sabah azarlaması gerekiyorsa bizi sıraya çekerdi. ‘Sen babanın kauçuk fabrikasına güveniyorsun ama ya o fabrika batarsa, ya sen hayatta yalnız kalırsan nasıl geçineceksin küttt, başka birine babanın lokantası var ama yarın olmazsa sen nasıl geçineceksin eğitim her şeyin kökenidir.’ diyerek bizi hafiften bir sıra dayağına çekerdi. Alman okullarında ise en çok disiplinli olmayı öğrendim. Alman Lisesi olmasına rağmen orada İngilizceyi de çok iyi öğrendik.

Kimyaya yönelişiniz nasıl oldu?
Babam kimyacı. Hemen üstümüzdeki kiracı Bayern İlaç Fabrikası Genel Müdürü bir Almandı. Hafta sonları bir başına kürekle boğazı bir boydan geçerdi. Sonra vapurla geri dönerdi. O disiplin, doğa aşığı olması, spor sevgisi babamda çok yer etmiş. Bir de ilaç sanayisinden çok idol gördüğü bir kişi. Sen benim gibi kimya okuyacaksın ama kimyayı Almanya’da bitireceksin dedi. Benim de derdim gezmek, flört etmek amacıyla biraz daha gelişmiş şehirlerde, büyük şehirlerde okumak, Berlin diyorum olmaz diyor, Düsseldorf olmaz, Münih olmaz. Kalanlar arasında 120 bin nüfuslu bir şehir olan Darmstadt’taki Darmstadt Teknik Üniversitesi’ne gireceksin dedi. Birincisi orada sen okursun ikincisi bu bahsettiğim üst kat komşumuzun kardeşi Darmstadt’ta Deutchebank Genel Müdürü’dür. O da sana yardımcı olacak dedi. Alman Lisesi’nde biz öyle güzel Almanca öğrenmişiz ki ben orada Almanlarla yarışmaya başladım. Çünkü babam beni okulun dışında Almanya’ya 3 aylığına bursiyer olarak gönderiyordu. 15, 16, 17 yaşlarında yazları okuyacağım çevreyi çok iyi tanımış, alışmış oldum. Sonrasında da başarılı bir eğitim hayatı geçirdim. Ardından babam hemen gelme sen orada çalışıp hem para kazan hem deneyim kazan dedi. Ben orada bir Alman fabrikasında yapıştırıcılar üzerine 2 senelik bir eğitim aldım. 2. senemde babam ani bir felç geçirdi ben de apar topar Türkiye’ye döndüm ve askerlik kararım alındı. Bu sebeple doktoram yarım kalmış oldu.

Böylece aile işini devralmak durumunda kaldınız…
Evet ama o iş çok uzun süre gidemezdi, küçük bir imalathaneydi. Zaman içinde babam orayı kapatmak durumunda kaldı. Askerliğim bittikten sonra ne yapacağım baba dediğimde o zaman İstanbul Üniversitesi Rektörü Nazım Terzioğlu dedi ki sen şimdi Almanya’da en iyi teknik eğitimi aldın. Şimdi de Türkiye’de bir üniversiteden mezun olman lazım. Seni okumamış batmış bir Kayserilinin yanına az bir hisseyle ortak olarak vereceğim. Sen onun yanında ikinci diplomanı alacaksın. Nasıl iş batırılır, nasıl kazanılır, parasız nasıl para kazanılır bunu öğreneceksin dedi. Emin olun toplam 35 sene ortaklık yaptık, ikinci babam sayılır, onun sayesinde Türkiye’yi, Türkiye’de sanayiciliğin nasıl yapılacağını öğrendim. Daha da önemlisi ağaç olsan bir gölgen vardır, sadece para kazanmaya değil etrafına da yardımcı olmaya bak. Beyin zekatını vermeye çalış diyen bir Kayserili, batmış okumamış ama müthiş zeki tam o Kayserili zekasına sahip birinin yanında ortaklık yaptım. Dolayısıyla hem iyi bir akademik eğitim, iyi bir deneyimle hayata atılmış oldum. Türkiye’de ilk defa üretilen sentetik reçineyi ürettik. O zamanların Türkiye’sinde 70-80’li yıllarda ne üretseniz satabiliyordunuz yeter ki üretin. Boya fabrikalarına hammadde, tekstil terbiyecilere reçine hakikaten güzel bir ortamda para kazanmasını bildik.

Kimyaya girişinizle hayır işlerine başlamanız da aynı dönemde gerçekleşiyor… 
Evet babamla Nazım Terzioğlu’nun Silivri’de kurduğu bir yazlık vardı. İsmi Profesörler Sitesi. Babam da Nazım Terzioğlu 6 profesörle birlikte bu siteyi kurmuş. Hocalardan biri de hocaların hocası, babamın da hocası olan Prof. Dr. Ali Rıza Berkem. O dedi ki ‘Oğlum iyi sanayici oldun ama senin kimya sanayisine de yardımcı olman lazım. Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği’ni kuralım sen de orada kuruculardan biri ol.’ dedi. Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği’ni 1985’te kurduk ben de başkan yardımcısı olarak çalışmaya başladım. 2000 yılına kadar başkan yardımcılığı yaptım, 2021’e kadar da başkanlık yaptım. Sonra bir genç arkadaşımıza Haluk Erceber’e devrettim. Hemen arkasından beni Onursal Başkan yaptılar. Ama hala kimya sanayisinden kopmadım. 19 senedir de TOBB Kimya Sanayi Sektör Meclis Başkanlığı yapıyorum. Tüm bunlar sebebiyle Kimya Sanayisinde beni duayen olarak adlandırıyorlar.

Türk Kimya Sanayisi sizce dünyadaki payını nasıl artırabilir?
Öncelikle bu konuda potansiyelimizin yüksek olduğunu söylemeliyim. Coğrafi olarak da çok iyi bir konumdayız. Merkezde oluşumuzun avantajını iyi kullanmamız lazım. Bunun yanında eğitim sistemimizin çok iyi olması lazım. Ne yazık ki ezbere dayalı eğitim biz Türklere iyi gelmiyor. Artık dijital çağdayız. Dijital ortamı benimsemek lazım.  Eski müsteşarlık dönemlerine geri dönülmesi gerekiyor. Müsteşar demek o bakanlığın en uzman kişisi demektir. Memur olarak başlamıştır, kademe kademe yükselmiş, bütün genel müdürlükleri yapmış ve sonunda devletin o bakanlığının CEO’su olmuştur. O politikacı değildir ama konuyu çok iyi bilir. Dolayısıyla müsteşarlıkların geri getirilmesinde fayda var. Eski sistemin modifiye edilmiş, güncellenmiş ve dijitalleşmiş versiyonuyla geri gelmesi gerekiyor. Bunun dışında Devlet Planlama Teşkilatı’nın da geri gelmesi gereklidir.  İmar planlaması, tarım planlaması, uluslararası stratejik planlamaları yapacak sisteme ihtiyaç var. Bir de yatırım olmadan, üretim olmadan hiçbir yere gelinmez. Yatırım ortamı acilen iyileştirilmeli. Bu tür reformlarla Türkiye’nin büyük bir sıçrama yapması mümkündür.

Kimya sanayisinde kariyer hedefleyen gençlere neler önerirsiniz?
Elinde imkanı olanlar sakın ha yapay zekaya ya da google’a sorup bir yatırım için karar vermesinler. Mutlaka deneyim şart. Yapacakları yatırımın fizibilitesini mutlaka deneyimli bir kişiye yaptırsınlar. Ancak bunların öncesinde çok iyi bir eğitim almaları lazım. Artık düz liseden mezun olmuş, üniversiteyi okumuş mühendis olmuş bir kişi değil, mutlaka kendi branşında doktorasını yapmış insanlara ihtiyacımız var. Ar-Ge’yi Ür-Ge’yi yapabilecek, yapamıyorsa bile bu konuları çok iyi öğrenmiş ve yönetebilecek kişilere ihtiyaç var. Mümkün mertebe sadece kimya değil yanında işletme masterı yapmalarında fayda var. Biz sanayicilerin de burs destekleriyle çocuklarımızı desteklememiz lazım. Deneyimli sanayicilerin hayat hikayelerini okuyup neyi doğru neyi yanlış yapmışlar okumalarında fayda var. Benim de kitaplarımda ben şurada yanlış yaptım şu anki aklımla şöyle yapardım dediğim konular var.

Son olarak 2025’e ve geleceğe dair görüşlerinizi almak isteriz.
Uluslararası boyutta bir resesyon var. Yani talepler daralmış durumda. Dünyada 2 savaş var ve ikisi de bizi etkiliyor. İhracatımız azalmaya başladı. Baskılanmış sabit tutulmaya çalışan bir döviz var. Biz euroyla hammaddemizi alıyoruz dolarla satmaya çalışıyoruz. Maliyetimizi ise Türk lirası olarak yapıyoruz. Maliyetlerimiz artıyor dolayısıyla uluslararası rekabette geri plana düşüyoruz. Türkiye’de uzun süreden beri PMI %50’lerin altına düştü. Bir de CDS’ler vardır. 5 yıllık sizin paranızın itibarını ölçer. Kredi almanızı etkiler. Onda iyiyiz ama hala 200’lerin altına düşemedik. Bu sebeple yurtdışından daha ucuz kredi alamıyoruz. Ekonomik anlamda tüm paritelerin lehimize olduğu bir ortamda, iyi eğitim almış gençler ve güçlü yatırımlarla geleceğe sağlıkla yürüyen bir ülke olmayı diliyorum.

Yazıyı Paylaş