Yerce Mimarlık Kurucusu Sayın Nail Egemen Yerce ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Yerce, gerçekleştirdikleri projelerdeki tasarım süreçleri hakkında bilgi verdi.
Okurlarımıza kısaca kendinizden, eğitim durumunuzdan ve profesyonel özgeçmişinizden bahsedebilir misiniz?
Mimarlık eğitimime bilinçli bir tercihle başladım diyebilirim. Lisansımı, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım.
Bu dönem içinde İtalya’daki Universita Politecnico Di Bari’de Disgno Industriale (Endüstriyel Tasarım) bölümünde okudum ve daha sonra da yüksek lisansımı tamamladım.
Eğitimim ve sonrasındaki birkaç yılı da kapsayacak zamanda farklı ofislerde çeşitli projeler geliştirdim ve kişisel olarak tasarladığım projeleri hayata geçirdim. 2011 yılında ise çalışmalarımı,
Yerce Mimarlık çatısı altında sürdürmeye başladım.
Firmanızın kuruluş süreci ve günümüzdeki yapısı hakkında bilgi verir misiniz?
2011 yılında kurulan firmamız, 2016 yılında anonim şirket yapısıyla birlikte mimarlık, iç mimarlık, kurumsal kimlik tasarımı ve endüstriyel tasarım alanlarında projeler geliştirmekte, danışmanlık vermekte, uygulama ve kontrol yapmaktadır.
Firmamızda, farklı ölçek ve tipolojilere uzanan tasarım konuları çeşitliliği içinde; zamana, yere ve kullanıcıya özgü yeni bir değer oluşturacak bakış açısıyla, yaratıcı, etkin, estetik bir tasarım dili benimsenir ve devamında tasarlanan projelerin, doğru bir şekilde hayata geçirilmesi için gerekli tüm destek özenli bir şekilde sunulur.
Firmanızda tasarım süreci nasıl gerçekleşiyor? Konsepti nasıl beliyorsunuz, açıklar mısınız?
Tasarlanacak projeye ilişkin öngörebildiğimiz tüm verileri topluyoruz. Toplanan verileri tarafsız olarak analiz etmeye, gerçek ihtiyaçları tespit etmeye çalışıyor; projeye kazandırılabilecek yeni açılımların potansiyellerini araştırıyoruz. Bu araştırmalarımız doğrultusunda tasarım aşamasına başlıyoruz.
Birçok alternatifin değerlendirdiği bu süreçte işverenle kurulan diyalog da önemli oluyor. Konsepti belirlerken ise önemli konulardan bir tanesi duruma, konuya hakimiyet olarak ortaya çıkıyor bu yüzden önceden iyi hazırlığın yapılması gerekli.
Sonrasında bu yaptığımız hazırlıkları, mimari yaklaşımlarımız doğrultusunda yorumluyor ve konsepti belirliyoruz.
Farklı kültür ve coğrafyalar mimari tasarım sürecini nasıl etkiliyor?
Öncelikle söylemeliyiz ki içinde olduğumuz her projeyi önemsiyoruz. Çünkü her proje, heyecanımızı ve öğrenme sürecini tetikleyen bir bilgi alanını keşfetmemize zemin hazırlıyor. Ancak bazı projelerde, öğrenilmesi keşfedilmesi gereken daha fazla bilgi alanlarıyla karşılaşabiliyoruz.
Bu tür projeler, daha çok yurt dışı için yaptığımız çalışmalarda kendini gösteriyor. Almanya, İngiltere ve Çin’de gerçekleştirdiğimiz işlerde, farklı kültürlerden doğan bilgi alanlarıyla karşılaşıyoruz. Bu da bizi daha farklı şekilde düşünme ve tasarımlar yapma konusunda yönlendiriyor.
Ürettiğimiz projenin doğal ortamı olan kültürünü anlamak devamında işvereni ve isteklerini keşfetmek, gerçekleştirdiğimiz projelerde nirengi noktalarını oluşturuyor.
Örneğin bir mağaza tasarlıyorsak o kültürdeki alış-veriş alışkanlıkları, o kültürdeki işverenin konuya bakışı, kendimize yakın düşündüğümüz kültürde bile epey farklılık gösterebiliyor. Bunları hassasiyetle anlayıp yeni ve yaratıcı bir bağlamda bir bütün oluşturma gayreti içinde oluyoruz.
Hayata bakış açıları, alışkanlıkları ve beklentileri açısından her yeni jenerasyonda farklar oluşuyor. Bu kapsamda, geçmiş dönemler ve günümüz mimari yaklaşımı arasında ne gibi temel farklar gözlemliyorsunuz?
Her dönemin kendine ait dinamikleri ve ruhu oluyor diyebiliriz. Mimarlık da doğal olarak bu koşullar içinde ortaya çıkıyor, kendi dönemini yansıtıyor. Bu dönemler birlikte değerlendirildiğinde anlamlı bir bütünü görmek mümkün olabiliyor.
Geçmişiyle birlikte düşündüğümüzde günümüz mimari yaklaşımlarının, öncesine göre örneğin daha kent odaklı olma çabası içinde olduğunu görmek mümkün.
Kentlerdeki nüfus bu kadar artmamışken ve kentler bu kadar karmaşık hale gelmemişken bu yaklaşım, bugünkünden daha az yoğunlukta mimari ürünleri etkileyebilmekteydi.
Bunun dışında örneğin, önceden belli bir düşünce tarzının takipçisi olmak ve o düşünce tarzının belirlediği çerçevelerde üretimler yapmanın esas olduğu dönemler de yaşandı. Bu tür kısıtlayıcı durumların günümüz mimari yaklaşımlarının içinde yer almadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu anlamda bakacak olursak günümüz mimari yaklaşımları, daha kişisel bir dil kurmaya, insanlara, ihtiyaçlara, durumlara daha fazla odaklanmaya çalışıyor görünüyor.