Müzik,Tarih ve Mimari’nin Başkenti: Viyana
Avusturya’nın başkenti olan Viyana, müzik, tarih ve mimarinin eşsiz örneklerine ev sahipliği yapan Avrupa’nın en önemli şehirlerinden biri.
Viyana ziyaretçi sayısı, büyülü atmosferi, tarihi önemi ve coğrafi konumuyla anket sonuçlarında daima dünyanın en yaşanılası kentleri arasında önde geliyor.
Avrupa’nın en önemli kültürel miraslarını Viyana müzelerinde bulmak mümkün. Düzenli caddeleri, insana huzur veren yemyeşil parkları, görkemli binaları, ihtişamıyla göz kamaştıran sarayları ile Viyana adeta bir masal diyarı…
İstanbul’dan direkt uçuş ile 3 saatte Viyana’ya ulaşabiliyorsunuz. Sonrasında otelinize veya şehir merkezine gitmek isterseniz geniş ulaşım ağı ve zengin seçenekleriyle şehir içinde bir noktadan başka bir noktaya rahatlıkla ve hızlıca ulaşabiliyorsunuz.
Büyük şehir karmaşasına alışmış, kaos ile kendini bütünleştirenler için Viyana caddelerindeki trafik akışı akıllara durgunluk verir nitelikte.
Yaya, motorlu taşıt ve bisikletler için özel olarak ayrı ayrı bulunan trafik ışıkları ve daima yayalara tanınan yol önceliği, asla korno sesi duymuyor oluşunuz dahi size kendinizi başka bir şehirden çok başka bir gezegendeymişsiniz gibi hissettiriyor.
Yüzyıllar boyunca Habsburg hanedanlığının hüküm sürdüğü Viyana’da önemli turistik ve tarihi yapılar arasında ilk sıralarda hanedanlığın izlerini taşıyan önemli ikonik yapılar arasında Schönbrunn Sarayı, Karl Kilisesi ve Aziz Stefan Katedrali gibi göz alıcı mimarisiyle turistlerin ilgisini çeken yapılar yer alıyor.
Ünlü sanatçıların değerli eserlerinin sergilendiği ve zaman zaman da çeşitli sanat çalışmalarına ev sahipliği yapan Sanat Tarihi Müzesi, Albertina Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi ve pek çok müzenin bir arada olduğu bir meydan olan Museumsquartier, özellikle sanata ve tarihe meraklı olanlar için eşsiz bir lokasyon.
MuseumsQuartier’de Gustav Klimt, Egon Schiele ve Oskar Kokoschka vb. pek çok sanatçının eserlerini bir arada bulabileceğiniz Leopold Museum da burada bulunmakta. Ayrıca, Ludwig Modern Sanatlar Müzesi (MUMOK), ZOOM Kinder Museum, Kunsthalle Wien ve Art Cult Center da mutlaka görülmesi gereken müzelerden yalnızca birkaçı.
Restoranları ve kafeleri ile şehrin en rağbet gören ve hareketli caddelerinden olan Karntner Caddesi, Mariahilfer Caddesi ve Graben Caddesi ise eğlence, alışveriş ve lezzet tutkunlarının mutlaka uğraması gereken duraklar arasında yer alıyor.
Şehir, özellikle bahar aylarında çeşitli film festivallerinin yanında Uluslararası Viyana Festivali gibi keyifli festivalleri ve etkinlikleriyle de dikkat çekiyor.
Orta Avrupa turu yapanlar için bir durak olarak görülen Viyana, kesinlikle 2-3 günde gezilip görülecek bir şehir değil. Viyana seyahati planlıyorsanız en az 5-6 gününüzü bu güzel şehri keşfetmeye ayırmanızı öneririm.
Özellikle müzeleriyle aklınızı başınızdan alacak bir şehir, Viyana. “Ben müze gezmekten keyif almam!” diyenlerin dahil herkesin ilgisini çekecek doğal tarihten, modern sanata dek uzanan geniş yelpazesiyle pek çok farklı müze her gün her yaş grubundan binlerce ziyaretçiyi kucaklıyor.
Şehir merkezinde öncelikle keyifli bir yürüyüşe çıkmanızı tavsiye ederim. Yemyeşil parkları, günün her saati cıvıl cıvıl olan kafelerle dolu sokaklarıyla, birbirinden güzel heykel ve mimari yapılarının sunduğu görsel şölene teslim olun, kulağınızda Mozart ezgileriyle her köşe başında yer alan kahve dükkanlarında bir mola vererek şehrin sizi içine çeken ritminin keyfini çıkarın.
Başlıca görülmesi gereken yerleri sıralayacak olursak; Aziz Stephan Katedrali: Viyana’nın sembolü haline gelmiş tarihi merkezinin kalbinde yer alan St. Stephans Katedrali ile şehir turuna başlamanızı öneririm. Bu gotik mimari şaheseri yapı 1360-1440 yılları arasında Aziz Stephan onuruna inşaa edilmiş.
Avusturya’nın en görkemli ve büyük kilisesi olan katedralin, iki kulesi bulunmakta. 137 metre uzunluğundaki ihtişamlı güney kulesi şehrin dört bir köşesinden görülebiliyor.
Ayrıca, bu göz kamaştırıcı katedrali merkeze alıp bir daire çizerek dolaştığınızda şehrin pek çok önemli ikonik yapısını görebilme imkânı da bulabileceğinizi belirtmek gerek.
Avusturya’nın en büyük çanı olarak adlandırılan 21 tonluk “Pummerin Bell” St. Stephan Katedrali’nin kuzey kulesinde yer alıyor.
Katedralin tepesinde bulunan seyir terasından panaromik şehir manzaraları izlemek ise muhteşem bir deneyim. Ancak Katedralin içi kadar etkileyici olan en büyüleyici özelliklerinden biri de renkli mozaikler ile döşenmiş çatısı ve renkli vitray camları.
Viyana denince akla ilk gelen isimlerden biri olan klasik müziğin dahi ismi ünlü besteci ve müzisyen Mozart’ın şahsi eşyaları, mobilyaları, beste çalışmaları ve piyanosunun da sergilendiği evi, Mozarthaus da katedralin hemen yanı başında bulunuyor.
Veba Anıtı:
“Kara Ölüm” veba hastalığının Avrupa’yı kasıp kavurduğu dönemde Viyana’nın merkezinde bulunan Graben semtinde dönemin imparatoru I. Leopold, kenti terketmiş ve bu felaketin sona ermesiyle yaşamını kaybedenler anısına bu anıtı yaptırmıştır.
Başlangıçta ahşap olarak inşa edilen anıt defalarca yenilenerek 1693 yılında tamamlanabilmiştir. Sanat tarihi açısından önemli bir yapıt olmasının yanı sıra Avusturya’da pek çok benzerleri de bulunmaktadır.
Hofburg İmparatorluk Sarayı ve Sisi Müzesi:
Kral Franz Joseph ve ünlü eşi Elizabeth (Sisi)’in kışlık saraylarından bir tanesi olan Hofburg Sarayı’nda kullandıkları günlük eşyalar, biblolar, mobilyalar, porselen takımlarının sergilendiği müze/saray da turistlerin uğrak mekanlarından.
Bu sarayın içerisinde bulunan bir alanda ayrıca krallık zamanından kalma atların eğitildiği ve gösteri yaptıkları bir binici okulu olan Spanische Riding Course’un gösterileri de halen izlenebiliyor.
Schönbrunn Sarayı:
Viyana, saraylar şehri demiştik. Viyana’nın tartışmasız en görkemli, en zarif sarayı ise; Schönbrunn Sarayı. Sarayın 1400 odasından 40 odası gezintiye açılmış. Saray içinde bulunan salon ve odaları gezmek için iki ayrı tur var. Kısa tur seçilirse (İmperial) 28 oda geziliyor.
Uzun tur (Grand) seçilirse içinde Maria Therasa’nın yatak odasının bulunduğu 40 odayı da görebiliyoruz. Bu salonlar arasında ünlü müzisyen Mozart’ın henüz ufacık bir çocukken kralın huzurunda konser verdiği salon da bulunmakta.
Tarihe tanıklık eden duvar ve tavan işlemeleri, zarif ve zevkli döşemeleriyle adeta zamanın durduğu bu odalardan çıkmak istemeyecek, kendinizi o eski zamanlarda hayal etmekten alıkoyamayacaksınız.
Sarayın içi kadar dışı da bir o kadar hayranlık uyandırıcı. Sarayın çevresinde göz alabildiğine bahçeler uzanmakta. Ayrıca sarayın karşı tarafında zafer takı olarak da bilinen, Gloriette bulunuyor. Sarayın bahçeleri ise dillere destan ve halkın serbestçe dolaşımına açık bulunuyor. Koşuya çıkmış veya piknik yapan insanları her mevsim bu bahçelerde görebilirsiniz.
Ayrıca bu muhteşem sarayda bir de hayvanat bahçesi bulunmakta ki hakkında Avrupa’nın en eski ve en büyük hayvanat bahçesi olduğu söyleniyor.
Kutup ayı sından, gergedanlara, fillerden leoparlara, pandalara, foklara dek pek çok hayvanı burada bir arada görebiliyorsunuz. Ayrıca kralın da sağken evcil bir aslanı olduğu ve misafirlerine şaka yapma maksatlı aslanını üzerlerine saldığı da anlatılan anektodlar arasında yer alıyor.
Belvedere Sarayı:
Osmanlı’nın Viyana kuşatması sırasında başarılı bir savunma gerçekleştiren komutan Prens Eugen Savoy bir kahraman ilan edilmiş ve kendisine hediye olarak bu saray verilmiş. Saray, Aşağı Belvedere (Unteres) ve Yukarı Belvedere (Oberes) olmak üzere iki muhteşem Barok yapıdan meydana geliyor.
Sarayda pek çok seçkin sanat eserini bulmak mümkün. Başta Klimt olmak üzere pek çok önemli ismin tablo ve heykelleri sarayın himayesinde yer alıyor.
Hundertwasser Haus:
Ressam, şair ve mimar Friedensreich Hundretwasser tarafından tasarlanmış 1985 yılında yapımı
tamamlanan ve tamamen “doğa dostu” konseptinde birbirinden farklı bambaşka yapıların iç içe inşa edilmesiyle oluşturulmuş sıra dışı ve doğa dostu evler.
Naschmarkt:
Dünyanın dört bir yanından farklı lezzetleri her daim bulabileceğiniz ve tadabileceğiniz bir açık hava halk pazarı olarak tarif edebiliriz.
Prater:
Şehrin simgelerinden biri haline gelmiş, Viyana’da geçen pek çok filmin romantik sahnelerinin mekânı olan Dönme Dolap da bu tarihi lunaparkta bulunuyor.
Viyana’ya gelip de ünlü incecik kesilmiş şinitzelinden, kendine has soslu, daha önce hiçbir yerde böylesini yemediğiniz patates salatasından tatmadan, tarihi pastanelerinde apfelstruddel yemeden, kafelerinde Türklerden öğrenip de zamanla kendilerinin de müptelası olup biraz da değiştirdikleri ünlü sütlü kahvelerinden içmeden, Tuna Nehri kıyısında bir kadeh şarabınızı yudumlamadan sakın dönmeyin!
Buralara kadar gelmişken başka şehirler görmek isterseniz göz alıcı doğası, adeta bir tabloyu andıran manzaraları ile Salzburg’u görmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Tuna Nehri’nin seyrine doyamayanlar ise; yalnızca birkaç saat mesafede yer alan Prag (Çek Cumhuriyeti) ve Budapeşte (Macaristan) turu ile gezinizi tamamlayabilir, kalbinizin ve aklınızın bir parçasını da bu tarih kokan şehirlerde bırakarak evinize dönebilirsiniz.