PRIMO (Practical Recommendations in Immuno and Molecular Oncology), uzun yıllardır Amerika’da St Luke’s Kanser Merkezi Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sanjiv Agarwala başkanlığında yürütülen ve klinik onkolojinin en yeni ve en sıcak konularını tartışan bir kongre olma özelliğindeyken, bu yıl aynı isim hakkı PRIMO Türkiye adıyla Ege Üniversitesi Medikal Onkoloji BD’ndan Doç. Dr. Burçak Karaca öncülüğünde Kanser İmmünoterapisi Derneği şemsiyesi altında ilk kez Türkiye’de toplandı.
ABD’den St. Luke’s Kanser Merkezi, Amerika Memorial Sloan Kettering Kanser Enstitüsü, Ulusal Kanser Enstitüsü, İtalya’dan G. Pascale Tümör Enstitüsü, Slovenya Ulusal Kanser Enstitüsü, Kaliforniya’dan DevaCell şirketi, Türkiye’den Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi tıp fakültelerinden bilim insanlarının katıldığı uluslararası toplantıda, ölümcül bazı kanser tipleri için çok ciddi bir umut kapısı aralayan ve son yıllarda bazı kanser türlerinde tedavi algoritmalarını sil baştan yazdıran immünoterapi seçenekleri, kişiye özel moleküler tedaviler, hem klinik hem de deneysel düzeyde tartışıldı.
“İmmüno-Onkoloji Kavramı ile Beraber Kanser Tedavisinde Hastalık Evresi Ne Olursa Olsun Kişiye Tam Şifa Sağlama Kavramı Gündeme Geldi…”
Primo 2018 Türkiye’nin Türk bilim ve onkoloji dünyası için uluslararası iş birliğinin önemli bir meyvesi olarak karşımıza çıktığına dikkat çeken Kanser İmmünoterapisi Derneği’nden Doç. Dr. Burçak Karaca, “İmmüno- onkoloji kavramı ile beraber kanser tedavisinde hastalık evresi ne olursa olsun kişiye tam şifa sağlama kavramı gündeme geldi. Bu, kanser için çok önemli devrimsel bir süreç. Çünkü bizde temel olan kanserin evresidir. Eğer erken evre ise bizim genellikle işimiz kolaydır.
Ancak bizim gibi gelişmekte olan görece yoksul ülkelerde, erken evrede yakalanabilecek bazı kanserler sıklıkla erken evrede yakalanmaz, genellikle ileri evrede yakalanır. İleri evrede yakalandığında bizim temelde şimdiye kadar yaptığımız şey, hastanın yaşamını mümkün olduğunca kaliteli şekilde uzatmaktı.
Ancak immüno-onkoloji ile artık bambaşka bir kavram girdi. İleri evrede bile olsa hastaya tam şifa sağlayabilecek bağışıklık sistemini hedef alan bir grup tedavi aracılığıyla; bizim bütün kanser tedavisine bakışımız değişti, yeniden şekillendi.
Bu tedavi şu anda melanom, akciğer, mesane, böbrek hücreli karsinom, üçlü negatif meme kanseri, hodgkin lenfoma, beyin tümörü ve lösemilerin bazı tiplerinde son derece iyi çalışıyor” dedi.
“Mutlaka Kendi Milli İlacımızı Geliştirmek ve Üreterek Kendi Kendimizi İdame Ettirmek Durumundayız…”
Türkiye’de de Avrupa ve ABD’de olduğu gibi kanser tiplerine özel hem tedavi eden hem de klinik/laboratuvar araştırmaları yapan Mükemmeliyet Merkezleri kurulması gerektiğinin altını çizen ve bu sayede kanserde başarı şansının birdenbire çok yukarıya çıkacağını belirten Doç. Dr. Burçak Karaca, “Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar çok pahalı.
Yurtdışında geliştirilen ilaçları alıyoruz ne yazık ki ve onları kullanıyoruz. Eğer bu ilaçlarda dışa bağımlı yaşarsak bir süre sonra ekonomimizin bunu çevirmesi mümkün değil. Mutlaka kendi milli ilacımızı geliştirmek ve üreterek kendi kendimizi idame ettirmek durumundayız.
Teorik bilgi anlamında eksikliğimiz yok, fiziki altyapımız ve yeterli kaynağımız var. Tek eksiğimiz yeterince liyakatli insanı bir araya getirip çalıştıramamak ve ilaç geliştirme sürecindeki interdisipliner blokları finansal olarak birbirlerine bağlayamamak” dedi.