Duyu organlarının insan hayatındaki yeri oldukça önemlidir. Görmek, işitmek, dokunmak, tat almak ve koklamak hayatımızın her evresinde gerçekleştirdiğimiz eylemlerdir. Günlük hayatımızda rutinleşen bu eylemler beynimizde oluşan kompleks işlemler sonucunda gerçekleşmektedir.
Ancak bunların içerisinde koku çok daha özel bir yer kaplamaktadır. Koku duyusu ile ilgili yapılan araştırmalar koku almanın en eski duyu olduğunu göstermektedir. İnsanların çevrelerindeki kimyasallara tepki vermesi için diğer duyularımıza göre kokunun daha önce evrimleştiği tespit edilmiştir.
Görmek için insan gözünde dört farklı reseptör bulunur ve bu reseptörler ışığı beynimizin algılayabilmesi için elektrokimyasal dile dönüştürmektedir. Dokunma duyusu ise görme duyusunda olduğu gibi farklı reseptörlere sahiptir ve bu reseptörler soğuğun, ısının ya da acının algılanmasını sağlamaktadır. Fakat koku duyusu bu anlamda diğer duyu türlerinden oldukça farklıdır. Çünkü insan en az 1000 farklı koku reseptörüne sahiptir ve bu reseptörler insanın yaşamı boyunca alışkın olduğu kokuların ya da daha önce hiç rastlamadığı kokuların farklılaşmasına göre değişmektedir.
Bu farklılaşmanın sonucunda ise insanlar birçok koku türünün ayrımını yapabilmektedir. Koku duyusunun diğer duyularla olan farklılıklarından başka bir tanesi ise tarif etme yöntemi olarak tanımlanabilmektedir. Gördüğümüz herhangi bir nesnenin neye benzediğini yani şeklini, boyutunu, rengini tarif edebiliriz fakat kokladığımız bir nesneyi tarif etmek gördüğümüz nesneyi tarif etmeye kıyasla daha zor olmaktadır. Kokladığımız nesnelerin kokusunun neye benzediğini kokladığımız nesneyi tarif ederek yapabilmekteyiz.
Örneğin kendimizi sevdiğimiz bir çiçeğin kokusunun burnumuza geldiği anı ya da bizi rahatsız edecek herhangi bir kokunun burnumuza geldiği anı düşünelim. Sevdiğimiz ya da hoşlanmadığımız bu kokuları fark etmemiz çok uzun sürmeyecektir. Fakat bizim o andaki havayı içimize çektiğimiz saniyeden itibaren beyin kokuyla ilgili birçok işlem yapmış ve bizim havayı içimize çektiğimiz andan saliseler içindeki zaman diliminde kokuyu algılamamızı sağlamış olacaktır. Peki bu inanılmaz mekanizma nasıl işlemektedir ?
Koku Alma Mekanizması
Koklamak kimyasal bir duyudur çünkü uyaranı havada taşınan farklı kimyasallardır. Öncelikle havadaki uyarıcı koku molekülleri nefes almamızla birlikte burnumuzdaki koku hücrelerine ulaşır. Koku hücreleri burun geçitlerinin en üst kısmında iki doku bölgesinde bulunurlar. Bu hücrelerin görevi hava ile taşınan bu molekülleri elektrik akımına çevirmektir yani bu durum bir nevi kimyasalların konveksiyonudur.
Koku hücreleri ya da koku reseptörleri mukoza ile kaplıdır, havadaki uçucu moleküller mukozaların içinde çözülür ve altlarında bulunan koku hücrelerini uyarır. Koku hücreleri beyne giden sinir akımlarını tetikler, bu akımlar beyinde farklı kokular olarak değerlendirilir. Koku alma hücrelerinin ürettiği sinir akımları beynin alt tarafında bulunan koku yumrusuna gitmektedir. Koku yumrusu, çözülmüş molekülleri elektrik sinyallerine dönüştüren koku reseptörlerini içermektedir. Koku yumrusundan çıkan sinir akımları birincil koku korteksi olan piriform korteksine iletilmektedir. Piriform korteksi havadaki uçucu koku moleküllerini koku duyumlarına çevirmektedir yani farklı kokuları algılamamızı sağlamaktadır. Tüm bu işlemleri beynimiz o kadar hızlı yapar ki nefes almamızla birlikte havadaki koku moleküllerinin neye benzediğini hemen algılarız.
Koku ve İnsan Psikoloji Etkileşimi
Koku ve insan psikolojisi arasındaki etkileşime dair araştırmalar son yıllarda popülerlik kazanmış olsa da, Türk tıp tarihinde İbn-i Sina ve Biruni gibi ünlü tıp alimleri bu etkileşimin farkındaydılar. Hatta bu alimler, gülü akıl hastalarının tedavisinde kullanmış ve hafızayı açtığını, belleği güçlendirdiğini görmüşlerdir. Nitekim, bir Alman araştırma grubu, denekleri gül kokulu bir odada uyuttuktan sonra zeka ve algılama seviyelerinin arttığını görmüş, daha sonra bir Türk araştırma grubu da gülle beslenen farelerin hafızalarının güçlendiğini ispatlamıştır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin “Koku, Gönül Gözünü Açar” tavsiyesi aslında boşuna değildir. Ancak bu etkileşim nasıl olmaktadır?
Koku duyusu şüphesiz canlı hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Koku insanın sadece günlük yaşamında kullandığı bir duyu olması dışında bilişsel olarak da insanın yaşamına katkı sağlamaktadır. Koku duyusu fizyolojik olarak ele alınırken birçok farklı koku reseptöründen ve bu reseptörlerin kokuları algılamamızı sağladıklarından bahsetmiştik.
Koku reseptörleri dışardan alınan uyaran doğrultusunda beyinde bulunan tüm noktalara sinyal göndermektedir. Bu sinyal, ilgili yerleri harekete geçirmektedir. Diğer duyularla karşılaştırıldığında koku duyusu diğer duyulardan önce evrimleştiği için beyne doğrudan gitmektedir. Beynin kokuları işlemekle görevli olan kısmı Olfaktör bulbus, beynin hipokampüs bölgesinin hemen altında yer almaktadır.
Kokunun işlendiği Olfaktör bulbus ile hipokampüsün beyinde yan yana olan konumları geçmişte bilim insanlarına koku alma merkezinin hipokampüs olduğunu düşündürtmüştür fakat daha sonra yapılan araştırmalar bu bilginin yanlışlığını kanıtlamıştır. Beyinde kokunun işlendiği bölge ile hipokampüsün konumsal ilişkisi kokunun limbik sistem ile olan ilişkisini de göstermektedir. Limbik sistem insanların duygusal ve davranışsal tepkilerinin oluştuğu beynin bir bölgesi olarak tanımlanabilmektedir. Limbik sistemin içinde farklı işlevlerden sorumlu pek çok yapı bulunmaktadır ve bu sistem bağımsız olarak değil beyindeki diğer sistemlerle iş birliği içinde çalışmaktadır.
Limbik sistem sadece insanlarda değil aynı zamanda kökleri evrimsel olarak çok eski zamanlara dayanan hayvanlarda da bulunmaktadır. Hayvanların çevreleri ve çevrelerindeki diğer türlerle başa çıkmalarını sağlayan beyin sistemi limbik sistemdir. Limbik sistem insanların ve diğer türlerin hayatlarını sürdürmeleri için sosyal davranış içeren bir sistemdir.
Çoğu türde sosyal ilişkilerin sürdürülmesi koku duyusunun önemine dayanır. Koku duyusu diğer canlı türleriyle karşılaştırıldığında insan türü için daha az önemlidir. Ancak duyulardan gelen bilgiler doğrultusunda limbik sistem insanın duygu ve davranışlarını şekillendirmektedir. Limbik sistemin birçok farklı işlevi bulunmaktadır. Limbik sistemin önemli bölümlerinden biri olan hipotalamus yeme ve cinsellik gibi temel güdüsel davranışları, bedenin uyarılmasını sağlayan davranışları ve vücudun hormonel salınımını düzenleme gibi pek çok farklı işleve sahiptir.
Limbik sistemin diğer bir bölümü olan amigdala duyulardan gelen ipuçlarını alır ve duyulardan gelen bu ipuçlarını duygularla ilişkilendirir. Limbik sistemin bölümü olan hipokampus ile amigdalanın sistem içindeki bağlantılarından dolayı belirli duyusal girdiler ile duygular arasında hafıza ilişkilerinin oluşmasını sağlamaktadır. Örneğin aldığımız belirli kokulara karşılık amigdaladan duygusal cevap alırız.
Amigdala alınan kokunun bireyde yarattığı korku, kaygı ve heyecan gibi duygusal cevapların oluşum noktasıdır. Buna ek olarak alınan koku ile ilgili birey bir yaşam olayına sahipse bu hatıranın kaydedilmesini hipokampüsün sağladığı yapılan çalışmalar sonucunda tespit edilmiştir.
Koku duyusu ile ilgili yapılan araştırmalar bu duyunun farklı bilişsel süreçlerin işlenmesinde rol oynadığını saptamıştır. Kokunun etkilediği bilişsel değişkenlerden biri de bellektir. Özellikle uzun süreli hafızanın bileşenlerinden biri olan epizodik bellekle yakından ilişkilendirilmektedir. Epizodik bellek; bireyin kendi yaşamındaki tecrübelerini, durumlarını ve önemli yaşam olaylarını hatırlamasını içeren bellek olarak tanımlanabilir. Herhangi bir yaşam olayı, duyusal ipuçları ile hatırlanabilmektedir yani geçmişte yaşanılan bir olay birden fazla duyusal alana etki eden ilişkilerin birleştirilmesine dayanmaktadır. Limbik sistemin bölümlerinden biri olan hipokampüs epizodik belleğin geri getirilmesiyle ilişkilendirilmektedir.
Yapılan birçok araştırma, koku duyusunun yaşam olaylarının epizodik bellekten geri getirilme sürecine etkisi olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kokunun insan psikolojisi üzerine etkilerinin tespit edilmesi ile birlikte psikoloji bilimi son on yılda koku üzerine daha çok araştırmalar yapmıştır. Hatta aromaterapinin psikoloji ile bağlantılı olan psiko-aromaterapi alt dalı bilimesl çevrelerde kabul görmüştür. Psiko-aromaterapide amaç canlılık ve rahatlama sağlayan yağlarla kişinin belirli bir duygu durum elde etmesidir.
Özellikle psiko-aromaterapi ile ilgili yapılan çalışmalarda uçucu yağların burundan solunması ile birlikte beyindeki ilgili yerler uyarılarak vücutta serotonin, endorfin ve buna benzer hormonlar salgıladığı, salgılanan hormonların sinir ve vücut sistemlerinin birbirine bağlanması sonucunda rahatlama ve sakinleşme hissi sağladığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte aromaterapinin farklı psikolojik problemlerde etkisi bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar aromaterapinin kaygı bozukluğu, depresyon, şizofreni gibi hastalıkların belirtilerinde azalma sağladığı bulgusuna ulaşmıştır.
Aynı zamanda uyku bozukluklarında görülen semptomlar üzerinde etkisi de oldukça fazladır. Uyku bozukluklarının ele alındığı çalışmalarda aromaterapinin uyku kalitesinde olumlu bir artış sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Ballard ve ark (2002) yapmış oldukları çalışmada kokuların demans hastaları üzerinde etkisini incelemişlerdir. Toplam 71 katılımcı ile 4 hafta süresince gerçekleştirmiş oldukları deney sonucunda melisa kokusunun demansı tedavi etmede ve yaşam kalitesini iyileştirmede etkili ve güvenilir bir yol olduğunu tespit etmişlerdir.
Koku ve duygu durumla ilgili yapılan başka bir çalışma hoş kokuların orta yaş krizindeki kadın ve erkeklerin ruh halini iyileştirdiğini ve kadınların menopoz ile ilgili şikayetlerini hafifletmekte etkisi olduğunu göstermiştir. Bazı spesifik kokuların emosyonel duruma etkileri üzerine araştırmalar yapılmıştır. Lavanta gibi hoş kokuların sunulduğu bir çalışmada deneklerin stresli bir görevi yerine getirirken lavanta kokusunun ruh hallerini olumlu şekilde etkilediği gözlemlenmiştir. Yapılan başka bir çalışmada lavanta, portakal, vanilya, müge gibi bazı kokuların duygu durumu pozitif yönde etkileyerek kişiyi rahatlattığı, biberiye ve nane kokularının uyarıcı etkilerinin olduğu tespit edilmiştir (Diego ve ark., 1998).
Tarihsel sürece baktığımızda Osmanlı’da birçok hastanede çiçek yetiştirilir ve bunların güzelliği, kokusu psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılırdı. Hal böyleyken Türk tarihinde kokuların insan psikolojisi üzerine etkilerine dair çalışmalar bu kadar eskiye dayanıyorken, modern bilim bu alana dair araştırmalarına nispeten yeni ağırlık vermiştir. Bu alan ile ilgili yapılması gereken daha çok çalışma, kat edilmesi gereken daha çok yol vardır.
Aromaterapinin literatürde demans, parkinson, şizofreni, uyku bozuklukları, kaygı bozukluğu gibi birçok psikiyatrik hastalıkta etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığı raporlanmıştır. Ancak unutulmaması gereken husus aromaterapinin hastalığa ait semptomlarda yatıştırıcı etkisi olduğudur. Yani aromaterapi bu hastalıkların tedavisinde yardımcı birer araç (tamamlayıcı tıp) kapsamında düşünülmelidir.
Sonuç olarak karmaşık insan beyni ve buna bağlı olarak karmaşık insan psikolojisine ışık tutmak için duyular oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunlar içinde koku duyusu insan psikolojisi üzerinde en etkili duyu organlarından biridir. Özellikle bu alanda yapılan çalışmalar ile kokunun insan psikolojisi üzerindeki önemi ilerleyen yıllarda daha da iyi anlaşılacaktır.
Kaynaklar AKBEN, A. G. C., & COŞKUN, H. (2018). Aromatik Kokuların Bilişsel ve Duygusal Etkileri Üzerine Bir İnceleme. Kalem Eğitim ve İnsan Bilimleri Dergisi, 8(1), 215-235. AKPINAR, B., & ERSÖZLÜ, Z. N. Görme ve Koklama Duyularının Bilişsel Öğrenme Sürecindeki Rollerinin Karşılaştırılması. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 3(2), 42-53. Ali, B., Al-Wabel, N. A., Shams, S., Ahamad, A., Khan, S. A., & Anwar, F. (2015). Essential oils used in aromatherapy: A systemic review. Asian Pacific Journal of Tropical Biomedicine, 5(8), 601-611. Ballard, C. G., O’Brien, J. T., Reichelt, K. ve Perry, E. K. (2002). Aromatherapy as a safe and effective treatment for the management of agitation in severe dementia: The results of a double-blind, placebo- controlled trial with Melissa. The Journal of Clinical Psychiatry, 63(7), 553-558. Berber, E., Çin, H. G., Dokumacıoğlu, İ., Darka, İ., Can, M. B., Yılmazlı, Y., & Koç, Z. Kokunun Karmaşık Zihinsel Aktiviteler Üzerine Etkisi. Clark, D. L., Boutros, N. N., & Mendez, M. F. (2010). The brain and behavior: an introduction to behavioral neuroanatomy. Cambridge university press. Cooke, B., & Ernst, E. (2000). Aromatherapy: a systematic review. British journal of general practice, 50(455), 493-496. Diego, M. A., Jones, N. A., Field, T., Hernandez-Reif, M., Schanberg, S., Kuhn, C., Galamaga, M., McAdam, V. ve Galamaga, R. (1998). Aromatherapy positively affects mood, eeg patterns of alertness and math computations. International Journal of Neuroscience, 96(3-4), 217-224. Fidan, R. Ü. (2018). KOKU DUYUSUNUN DİĞER DUYULARDAN FARKI VE FARKLILIĞIN EVRİMSEL PERSPEKTİFLE DEĞERLENDİRİLMESİ. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(35), 743-756. Gottfried, J. A., Smith, A. P., Rugg, M. D., & Dolan, R. J. (2004). Remembrance of odors past: human olfactory cortex in cross-modal recognition memory. Neuron, 42(4), 687-695. Herz, R. S. (1998). Are Odors the Best Cues to Memory? A Cross‐Modal Comparison of Associative Memory Stimuli a. Annals of the New York Academy of Sciences, 855(1), 670-674. Lawless, H. (1991). Effects of odors on mood and behavior: aromatherapy and related effects. In The human sense of smell (pp. 361-386). Springer, Berlin, Heidelberg.
Plotnik R. (2009).Psikolojiye giriş. Kaknüs yayınları Rouby, C., Schaal, B., Dubois, D., Gervais, R., & Holley, A. (Eds.). (2002). Olfaction, taste, and cognition. Cambridge University Press. ŞEKER, M., & ÖZERDEM, M. S. (2017). İyi–kötü koku uyartılarının EEG aktivitesine etkisinin Welch metodu ile incelenmesi. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mühendislik Dergisi, 8(3), 547-553. Treisman, A. M. (1969). Strategies and models of selective attention. Psychological review, 76(3), 282.
,