Duayen serimizin endüstri ayağında Türk Kimya Sanayinin duayen ismi Koruma Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı V. İbrahim Aracı’yı ağırlıyoruz. V. İbrahim Aracı bir yandan genç yaşta başladığı ticaret hayatına onlarca başarıyı sığdırırken, diğer yandan; ailesiyle, torunlarıyla, sporla, seyahatle ve çok sevdiği atlarla keyif dolu bir yaşamı kurgulayabilmiş bir isim. Bolca ilham aldığım röportajımızdan sizin de keyif almanız dileğiyle…
Biraz çocukluğunuzdan, nasıl bir ailede büyüdüğünüzden bahsederek başlamak isterim…
1959 yılında İzmit’in Yukarıpazar Turgut Mahallesi’nde orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Abim ve ablam ailemin ekonomik açıdan daha zayıf olduğu, başka bir şirkette çalıştığı bir dönemde dünyaya gelmişler. Benim doğduğum yıl Rabbim babama kendi şirketini kurmayı nasip etmiş. Çocukluğumda İzmit ahşap evlerden oluşan çok güzel mahallelerin olduğu bir yerdi. Çocukluğum mahalle arasında oynayarak, dolu dolu çocukluğumu yaşayarak geçti. Uslu bir çocuk olduğumu söyleyemem, oldukça haşarı bir çocuktum. Sokaklarda şu anda hiç göremediğimiz misketten, çelik çomağa, top oyunlarına kadar her türlü sokak oyunlarını oynayarak geçirdim. Misket oynamayı çok severdim. Hatta miskette farklı mahallelere deplasmana bile giderdim. Babam bu yüzden zaman zaman bana kızardı. Kasalarla misketlerim vardı. Hem oynar hem de satardım. Belki de ticaret merakım o zamandan başladı. Babam geç saatlere kadar çalışmasına rağmen bizim belli bir saatte evde olmamızı isterdi. 4 kardeşten yine bir tek ben bu süreyi aşardım.
Daha sonra İzmit’in çok eski mahallelerinden Kozluk Mahallesi’nde tarihi bir eve taşındık ve 18 yaşıma kadar bu evde yaşadım. İlkokulu Necati Bey İlkokulu’nda okudum. İlkokul öğretmenini hiç kimse unutmaz ben de öğretmenim Orhan Buğdaycı Bey’i rahmetle anıyorum. Babamız Türkiye’ye yetim geldiği için yetim insanlara karşı büyük bir hassasiyeti vardı. Bizlerin de bu hissiyatı taşımamızı istediği için kız kardeşimiz dışında biz 3 kardeş yetiştirme yurdunun yanındaki okula gittik. Sonra İnkılap Ortaokulu dönemim başladı. Ardından Kocaeli’de o dönem çok başarılı bir kulüp olan Kağıt Spor’da basketbol oynamaya başladım. Askerde de Muhafız Gücü Spor Kulübü’nde görevimi basketbolcu olarak yaptım. Yeni nesil şu anda bilmemesine rağmen Muhafız Gücü o dönemin en önemli kulüplerinden biriydi. Üniversiteyi kazanmama rağmen 1976’da dönemin karışık ortamı sebebiyle, babamla birlikte çalışmayı tercih ederek ticari hayatıma başladım. Anne ve babam ailesine çok düşkün insanlardı. Bize ne varlığı ne yokluğu çok fazla hissettirmemeye özen gösterdiler. Babam çok yardımseverdi. Kendisini kaybettikten sonra biz bu özelliğini devam ettirdik. Babamızın adına bir okul, annemizin adına bir onkoloji hastanesi gibi sosyal sorumluluk projeleriyle onları kalplerde yaşatmaya devam ediyoruz.
Ticaret hayatına ilk adımı nasıl attınız?
Ticari hayatıma babamla birlikte nakliye ambarlarımızda çalışarak başladım. Ben o işi geliştirerek Türkiye’deki önemli kuruluşların lojistik işlerine girmeye başladım. 1980 yılından sonra özellikle rahmetli Özal döneminde ihracat patlamasıyla beraber biz fabrikalardan sabah akşam mal yüklerdik. Lojistik işindeyken fabrikalara çok sık gidip geldiğim için üretime çok ilgim vardı. Nakliye işlerini yürütürken de farklı alanlara dikkat ederdim, ne üretebileceğimi düşünürdüm. İlk önce çelik tel üretimine başladım. Önce yatak için, sonra otomobil yan sanayisi için üretmeye başladım ve bu işi bir hayli geliştirdim. Bu süreçte nakliyeciliği de bırakmadım. Benim kurduğum Sakarya Nakliyat her geçen gün gelişerek, hem bizim kendi fabrikalarımızın hem bir miktar bizim dışımızdaki firmaların lojistiğini karşılayan bir şirket haline geldi. Lojistik işini yürütürken diğer yandan da üretime odaklanarak daha başka ne gibi projeleri hayata geçirebilirim, işi nasıl geliştirebilirim düşüncesi ile çalıştım.
Koruma Tarım’ı satın alma sürecinizden bahseder misiniz?
Aslında biz Koruma Tarım A.Ş’yi devralmadık ya da satın almadık. Bugüne kadar bu konuyu iyi anlatamadık belki de burada anlatmış olalım. Lojistik şirketimiz o zamanki adıyla Koruma Endüstri Ürünleri A.Ş.’ne tuz ve ilaç nakliyesi lojistiğini yapıyordu. Koruma Fabrikaları o dönem kapanınca Türkiye’de çok ciddi bir asit sıkıntısı oldu. Çelik tel işi yaptığımız için hem biz, hem sektördeki diğer firmalar çelik tellerin yüzey temizliği için asit bulamaz oldular. O dönem hem ithalatı, hem taşınması sıkıntılı bir madde olduğundan fahiş fiyatlarda ve çok az miktarda asit bulabiliyorduk. Bu durum işimize sekte vurunca çözüm aramaya başladık. 1994’te İnterbank borcuna karşılık Koruma Endüstri Ürünleri A.Ş.’nin Kocaeli’deki bir kısmında üstünde fabrikası da olan 8 parsel arazisini satışa çıkarmıştı. Biz İnterbank’a asit sıkıntımızı anlatıp bu fabrikayı çalıştırmaya başlayın demek için gittik, onlarsa bize ‘Siz bu fabrikayı alıp çalıştırmayı düşünmez misiniz?’ diye döndüler. O ana kadar hiç böyle bir düşüncem yoktu. Biz asit bulalım da rahat rahat çalışalım diye İnterbank’a gittik, fabrika sahibi olup çıktık. Ben Klor Alkali Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adında sıfırdan bir şirket kurup bankadan bu 8 parsel arsayı aldım. Daha sonrasında Koruma Şirketleri ticaret sicilinden düşünce ben kendi şirketimizin başına sadece bir Koruma ünvanı koydum. Fabrikanın bulunduğu alanın Koruma adı ile tanınması, hatta durağın adının da Koruma olması kolay erişebilirlik için Koruma ünvanını eklemeyi düşündük. Koruma’nın özellikle Anadolu’da tarım ilaçları konusunda çok bilinen ve güvenilen bir marka olması sebebiyle, yönetimler değişse bile ‘Türk Sanayisi, Türk Sanayisine kalacak’ düsturuyla bu ismin de devam etmesini istedim. Yoksa eski Koruma şirketlerini satın almamız gibi bir durum söz konusu olmadı, bildiğim kadarı ile o şirketler iflas etti.
Kimya endüstrisine adım atmanız sonrasında, bilmediğiniz bir sektörde nasıl başarılı oldunuz?
Kimya endüstrisine adım atmamın ardından, 3 yıl boyunca kurduğumuz bu fabrikada yaşadım diyebilirim. Hem tüm binaları, hem tüm üretim süreçlerini sıfırdan yaptık. Kocaeli fabrikamızın ardından Hatay fabrikamız, Hatay Fabrikamızın ardından Denizli fabrikamızı da tesislerimize ekledik.
3 farklı bölgede fabrika kurmak stratejik bir karar mıydı?
Kesinle stratejik bir karardı. 1999 depremi bize bir fabrikada üretiminiz durduysa ya da sevkiyat sağlanamıyorsa diğer fabrikaların aktif olması gerekliliğini gösterdi. Bizim ürettiğimiz ürünlerin bir kısmı belediyelerde içme suyu temizliğinde kullanılan hayati önem taşıyan ürünler. Allah korusun Türkiye’de bir bölgede sıkıntı yaşanırsa diğer bölgelerdeki fabrikaların çalışır durumda olmasını istedik. Bu en önemli sebeplerden biri. İkincisi bizim ürünlerimiz özel araçlarla taşınması gereken ürünler. Kocaeli’den örneğin Adana’ya Urfa’ya giden araçlarımız boş dönüyordu. 150 - 200 dolar değerindeki bir ürünü taşıyorsunuz, bir o kadar da nakliye ücreti veriyorsunuz ve araç da boş dönüyor. Bu bana çok mantıksız geldi. Hatay fabrikasının kurulmasıyla bu bölgede Gaziantep, Adana, Mersin, Kahramanmaraş gibi illere ulaşımımız çok kolaylaştı. 750-800 km olan nakliye ortalamamız 200 km’lelerin altına düşmüş oldu. Yine Antalya – İzmir üçgenini düşünürseniz, yüzme havuzlarının yoğun olduğu, tekstilin yoğun olduğu dolayısıyla bizim ürünlerimizin yoğun olarak kullanıldığı bu bölgelere de Denizli fabrikamız sayesinde kolay ulaşır olduk. Müşterilerimizi hiç ürünsüz bırakmamış, bunun yanında çok stok tutmaları için zorlamamış olduk. Çünkü akşam aradıklarında sabah ürünlerine ulaşabilir hale geldiler. Sıcak havada durduğunda aktif klorunu kaybeden bazı ürünlerimizi de, özellikle sıcak bölgelerde yer alan firmalar ihtiyaç oldukça almayı uygun gördüler. Üçüncüsü bir yerde çok fazla miktarda klor üretmenin daha fazla risk taşıyacağı düşüncesiyle, bunu da ekarte etmek adına 3 farklı bölgede stratejik bir kararla fabrikalarımızı kurduk. Şimdi 4. fabrikamız da OSB’de tamamlanıyor.
Yakın gelecek için hedefleriniz nelerdir?
Bizim bitki koruma ürünleri tarafımız var. Klor Alkali’yi kurduktan sonra sıfırdan tüm ilaçları ruhsatlandırmaya başladık. Tarım ilaçları konusunda biz yapabildiğimiz her türlü yatırımı yaptık. Özellikle abim Kemal Bey çok başarılı bir inşaat mühendisi olmasına rağmen tarıma da çok meraklı bir insan. Onun da uzun araştırmaları sonucu biz Türkiye’de teknik bakteri üreten ilk firma olduk. Bu alanda Çin’le rekabet ediyoruz. Sağlıklı, verimli bir tarım yapabilmek için bitki koruma ürünleri ülkemiz için çok önemli bir konu. Tarım tarafında yeni ilaç ruhsatlandırmalarına devam ederken diğer yandan da gübreyi ürünlerimize eklemeyi planlıyoruz. Bunu da ithalatla değil üretimle yapmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki 3 yıl içerisinde o alanda da ivme kazanacağımıza inanıyorum. Biz çok fazla kredilere boğulup borçlanarak büyümeyi tercih etmiyoruz. Hatay’da şu anda klor alkali ürünleri üretimi devam ederken, hidrojen peroksit tesisi kurma kararı verdik. Hedefimiz en geç 2025’in ilk yarısında üretime geçmek. Yine Hatay’da deprem sonrası ara verdiğimiz Tükiye’nin çok ithal ettiği ürettiği toz klor üretimine yeniden başlamak hedeflerimiz arasında.
Bunun yanında 1 yıl içinde perkarbonat tesisimiz devreye girecek. Bunu dışında Türkiye’de hiç üretilmeyen bazı ürünlerin tesislerimizde üretilmesi konusunda projelerimiz var. Onların da lisans anlaşmalarını tamamladığımızda ülkemizi büyük oranda ithalattan kurtaracak bir adım atmış olacağız. Koruma Temizlik grubunda ise yeni yaptığımız anlaşmalarla ambalaj sektörüne de giriyoruz. Kendi ürettiğimiz ürünlerin ambalajlarını da üretmiş olacağız. Koruma Temizlik’te yepyeni ürünler de geliyor.
Bu yoğunluk içerisinde nefes almak istediğinizde neler yaparsınız?
Öncelikle hem yoğun iş tempom hem de özellikle son yaşanan deprem felaketi sonrası, hissettiğimiz moral bozukluğu ve üzüntüyle 2023-2024 yıllarında çok fazla nefes almaya zamanım olmadı diyebilirim. Ama her fırsatım olduğunda torunlarımla ve kızlarımla vakit geçirmek istiyorum. Spor hayatımda çok önemli bir yer tutuyor. Yürüyüş ve koşu yaparım. Dalış yapmayı çok seviyorum. Kızlarımla birlikte de 2023 yılına kadar epey bir ülkede dalış yaptık. En önemli hobim ise atçılık. At yetiştirmeyi çok seviyorum.
En tatlı tarafı zamanı geldiğinde hangi anneyle hangi babayı çiftleştirelim, oradan hangi yavruyu elde edelim diye düşünmek, onların aile soy ağaçlarını aklınızda tutmak, akşamları bunu bir ders gibi çalışmak, sonra doğan çocuklarınızın başarılarını görmek diyebilirim. Son 2 senedir buna da çok zaman ayıramasam da antrenman videolarını izler, yakından takip ederim. Özellikle bir tam günümü atlara ayırabilirsem işte o gün işten biraz uzaklaşabiliyorsunuz. Mevcut yatırımlarımızı tamamlandıktan sonra kararlıyım, 2025 sonrasında atçılığa biraz daha ağırlık verip Türkiye ekonomisine de ciddi katkı sunabilecek bir noktaya getirmeyi hedefliyorum.
Genel olarak Türkiye’deki kimya endüstrisine baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Öncelikle ben kimyacı değilim. Kimya Endüstrisine girdikten sonra kimyanın ve kimya ürünlerinin ne kadar önemli olduğunu anladım. Gelişmiş ülkelerin hepsinde güçlü kimya sanayisi vardır. İsviçre’nin kimya ihracatı bizimkinin 4 katı kadardır. İsviçre’de de petrol yok. Bizim petrolümüz olmadığından dolayı birçok kimyasalda ithalata çok bağımlı bir kimyasal üretimimiz var. Şahsi fikrimi söylememi isterseniz biz ülke olarak kimyayı sevmiyoruz. Ben bir bölgeye gidip bir tekstil fabrikası kuruyorum dersem halktan hiçbir tepki gelmez. Ama bir kimya fabrikası kuruyorum dersem direkt tepkiyle karşılaşır. O yüzden Türkiye’de kimya sanayisinin kümeleşmesi gerekliliği doğuyor. Ancak bu tarz bir ekosistemi kurmaya çalıştığınızda gerek yer bulmak için, gerekli izinleri almak için sürekli bir dirençle karşı karşıya kalıyorsunuz. Oysa kimya sanayisi geçen yıl 32 milyar dolar ihracat yaptı. Lojistik, genç nüfus ve cesur girişimci avantajlarımızı kullanarak çok daha başarılı işler yapacağız. Bizim hammadde de dışa bağımlılığımızı azaltmamız gerekiyor. Bu noktada mutlaka devletin de desteği gerekiyor. Yer tespitleri yapılarak, lisans anlaşmaları ya da Ar-Ge çalışmalarıyla hammaddelerimizi üretmemiz lazım. Kimya sanayi olmadan Türkiye’de hiçbir sanayinin en üst düzeyde rekabet oranına ulaşacağına inanmıyorum. Örneğin otomobil üreteceğim diyorsunuz. Otomobilde koltuğundan tamponuna her yerde plastik vardır. Kullanılan malzemelerin üretiminde çeşit çeşit kimyasal vardır. Otomobil fabrikasının atığını da kimyasalla temizleyeceksiniz. Arıtmasını da kimyasalla yapacaksınız. Kimya sanayi için kümeleşme çok önemli. Bu kümeleşme içinde bir ekosistem yaratmanız çok önemli. Yerel yönetimlerden başlayarak devletin ve halkın da sahiden kimyaya sıcak bakması, sevmesi gerekiyor. Kozmetikte, kullandığınız parfümde, evi temiz tutmak için kullandığınız ürünlerde, mutfaktaki her şeyde kimya sanayinin ürünleri var. Bir gün halkımız bunu samimiyetle kabullenecek, tesislerin yapılmasına karşı çıkmayacak diye inanıyorum. Gelişmemizin en önemli gerekliliklerinden biri bu. Kimya sanayine bu yüzden çok sahip çıkmamız lazım. GEBKİM OSB bu yüzden çok önemlidir.
O zaman tam bu noktada GEBKİM’in önemini, kurulma amacını kısaca özetleyebilir misiniz?
Kimya sanayinin kalkınmadaki kilit rolü ve ortak hedeflerde buluşmanın sağlayacağı gücün ülkemize katkısını ön görerek ileri görüşlü bir vizyonla ve tamamı sanayicilerin finansmanı ile kurulan GEBKİM, Türkiye’nin ilk kimya ihtisas OSB’si olarak sadece ülkemiz için değil yakın coğrafyamızdaki kimya sanayi yatırımları açısından da örnek alınan bir model oluşturmuştur. GEBKİM kimya sanayine kümeleşmenin ve bir ekosistem yaratmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Öncelikle bu yüzden çok önemlidir. Bölgemizde yeni yatırımlar da birer birer faaliyete geçmeye başladı. Biliyorsunuz Tatneft’i ülkemize maleik anhidrit üretmek için davet ettik. 2025 yılında GEBKİM’de üretime geçecekler ve 50 bin ton yıllık üretecekler. Bunun en az 30 bin tonu bizim organize sanayi bölgemizde o ekosistem içinde tüketilecek.
O ekosistemden çıkan reçinenin bir kısmı yine bizim organize sanayi bölgemizde tüketilecek, yani nihai ürüne kadar ulaşacak. Bugün Çin’in yaptığı bu. Ortaya bir hammadde merkez fabrikası kuruyor oradan boru hatlarıyla diğer firmalara hammaddeyi sağlıyor. Bunun artması gerekiyor. Avrupa’nın, Amerika’nın, Japonya’nın gelişmesine bakın bunların hepsinin temelinde çok güçlü bir kimya sanayi var. Ülkemizde de daha katma değerli ürünler üreterek, ithalatı düşürerek, ihracatı artırarak kimya sanayimizi daha yukarılara taşımamız gerekiyor. Bunu destekleyecek GEBKİM modelinde kimya ihtisas OSB’lerin mutlaka kurulması gerekiyor.
Kimya sanayinde enerji kullanımı hakkında neler söylemek istersiniz?
Enerji maliyetlerimiz çok yüksek. Biz kendi özelimizde mümkün olduğunca güneş enerjisine yatırım yapmaya çalışıyoruz. Sanayi Bakanımız geçenlerde bir konuşmasında ‘Biz alışveriş merkezlerine değil de, bu tür Türkiye’nin ithal ettiği ürünleri kendi ülkemizde üretebilecek şirketlere güneş enerjisi izinlerini versek’ dedi. Yüzde yüz katılıyorum. Bizde elektrik çok önemli. Mısır ve İran enerji maliyetlerinin düşüklüğü sebebiyle bizden çok daha ucuza ürün üretebiliyorlar. Bizim de güneşimiz var. Ben de Klor Alkali olarak güneş enerjisine yatırım yapıp, ürettiğim elektriği elektrolizde kullanarak onlarla daha fazla rekabet edebilirim, ithalatı azaltıp hatta ihracat yapabiliriz. Bu sebeple sizin vasıtanızla enerji izinleri, kümeleşme, ekosistem yaratma, arazi yerleri konusunda devletimizden destek rica ettiğimizi de iletmiş olalım.
GEBKİM Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ile kimya sanayine ara eleman ihtiyacına da bir çözüm bulmayı hedefliyorsunuz.
Bizim ilk başta hedefimiz eğitimin önemli olduğu fikrinden hareketle OSB içerisinde bir okul kurmaktı. Açıkçası o dönemlerde bu kadar yoğun bir şekilde ara eleman ihtiyacı henüz yoktu. OSB henüz yeterli doluluğa da ulaşmamıştı. Daha önce yapılmış ve atıl durumda olan bir okulu bugünkü haline getirdik. Her firma okulumuza kendi dalının çalışılacağı 12 adet laboratuvar yaptı. Çocuklarımız 12 laboratuvarda ders yapıyorlar. Deney yapmak için değil, gerçekten dersleri orada yapıyorlar. Orada bir de pilot üretim tesisi kurduk. Zaman zaman OSB’den profesyoneller de buraya gidip yardımcı oluyorlar. Okulumuzun fiziki şartlarını da çok geliştirdik. Çocuklarımızın kıyafetlerinden servislerine, yemeklerine kadar her konuya çok özendik. Çocuklarımız mezun olduktan sonra kaçı kimya sektöründe çalışmayı tercih etmiş diye bir istatistik yaptık ve gördük ki rakam çok az. Bazıları üniversiteye gitmeyi tercih etmiş tabi ki saygımız sonsuz, bir kısmı ise ‘Bize o kadar güzel eğitim verdiniz ki İngilizcemiz mükemmel, otomasyon öğrettiniz, bilgisayar öğrettiniz. Ben bu eğitimle daha rahat bir sektörde çalışabilirim.’ diyor. Fakat son zamanlarda insan kaynakları fuarlarının, istihdam fuarlarının çok yavaş da olsa faydasını görmeye başladık. GEBKİM olarak bir portal da hazırladık. GEBKİM mezunlarının buluştuğu bir ekosistem yaratmayı düşünüyoruz. Bizim teknik okullara, meslek okullarına çok önem vermemiz lazım. Ailelere ve çocuklara şunu anlatmamız lazım. Üniversite mezunu olarak iş bulmak inanın daha zor. Ben üniversite mezunu insan bulmakta hiç zorlanmıyorum. Ama fabrikalarımızda, fabrikaları çalıştıracak teknik arkadaşları artık bulamıyorum. İlerinin mesleği bu olacak. Bu arkadaşlarımız çok daha fazla gelir ve iş garantisiyle iş bulacaklar. Nakliyecilikle başladığım ticaret hayatımdan bahsederek başladım konuşmamıza. Şimdi size samimiyetle bir şey söyleyeyim. Bir pirinç çuvalı 120 kiloydu, bir manifatura çuvalı 250 kiloysu ve bunu insan taşırdı. Biz taşırdık sırtımızda. Şimdi 25 kilodan ağır ambalaj yapmanız yasak. Böyle mi olması gerekiyor? Evet böyle olması gerekiyor. O yüzden gençlerimiz bir fabrikaya mühendis olarak girmekle, bir fabrikaya teknisyen olarak girmenin arasında yapılan yeni organizasyonlar, yeni dizaynlar, yeni şartlar sebebiyle bir fark olmadığını bilmeliler. Her çalışan aynı atmosfere ve haklara sahip. İstisnalar olsa da devletin kontrolleriyle bu istisnalar da azalıyor. İlerinin meslekleri birkaç takım aletini kullanabilen insanlardan yana olacak. Teknik okul mezunu arkadaşlarımızın iş seçme imkanı olacak. Bir üniversite mezununun bu anlamda çok fazla şansı olmayacak. Ama bir otomasyoncu, bir elektrik teknisyeni Türkiye’nin her tarafında rahatlıkla iş bulabilir. Çevre mühendisi kardeşimiz her fabrikada iş bulamayacak. Gençlerimizden ricam lütfen ve lütfen teknik okul, meslek yüksek okul gibi okulları mutlaka değerlendirsinler. Benim Deniz Ticaret Odası’nda da bir görevim var. Biz Denizcilik Meslek Yüksek Okulu’nda artık geleceğin başmakinistlerini, gemi adamlarını yetiştiriyoruz. Ekonomik şartları çok daha iyi olacak ve çok daha fazla iş potansiyelleri olacak. Biz şu anda GEBKİM MTAL’da bunu hedefledik.
GEBKİM MTAL’dan bahsetmişken sanırım vakfınızı da sormalıyım…
Evet biz GEBKİM olarak bir vakıf kurduk. Bu bir şahıs veya şirketin vakfı değil, tamamen Organize Sanayi Bölgesi’nin vakfı. Bizlerden sonra da devam edecektir. Bütün sanayici kardeşlerimiz destek oldular. Ülkemizde yaşanan tüm felaketlerde vakfımız üzerine düşeni yaptı. Bu vakıf okulumuzu da finanse eden vakfımızdır. Bir de anaokulu yaptık. Çünkü biz kadın çalışanlarımızın çok değer veriyoruz. Bu anaokulu çalışanlarımızın çocuklarını rahatlıkla gönderebildiği iddialı bir okul oldu. Çocuklarım, torunlarım o bölgede olsa göndermek isteyeceğim bir okul diyebilirim. Bu da bence çok güzel bir hizmet oldu. Yakın zamanda bir otelimiz tamamlanıyor. İnşallah kimya sanayine daha da güzel hizmet etmeye devam edeceğiz.
Teknoloji ve inovasyona da çok önem veriyorsunuz. Kısaca GEBTEK’in çalışmalarından da bahseder misiniz?
GEBKİM Kimya İhtisas OSB olarak Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat sürecine uyum, dijitalleşme, yeni teknolojiler, katma değer artışı sağlayacak yeni yatırımlar ve Ar-Ge çalışmaları noktasında firmalarımızı desteklemek için birçok çalışma yürütüyoruz. Bu konudaki vizyonumuzun yansıması olan GEBTEK Teknoloji Geliştirme Merkezi, en önemli projelerimiz arasında. Teknoloji artık olmazsa olmazımız. Yapay zekayı da teknolojiden de ayrı bir yere koymak lazım. Biz orada mentorluk yaptık. Buradaki genç ekibi mentorlerle de destekliyoruz. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki üyelerimize eğitimler veriyoruz. Karbon ayak izini izleme konusunda eğitimler sunuyoruz. GEBTEK’in diğer bir kolu da insan kaynakları. OSB’de hem mevcut firmalar hem yeni kurulan firmaların insan kaynağına ihtiyaçları var. Bugün Dilovası’ndaki kurulu sanayi, Dilovası nüfusunun 3 katı insan çalıştırıyor. Yakında ciddi bir yapılaşma da başlayacak. Çünkü buraya birçok insan İstanbul’dan gidip geliyor. Ulaşımla ilgili, raylı sistemlerle ilgili ciddi bir çalışma da var. Bunları yaptığımız zaman buradaki sektörlerin hepsi daha iddialı sektörler haline gelecek.
Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Özellikle üzerine basmak istediğim konu, Türkiye’de kimya sanayini temsil edecek bir ana kuruluşa ihtiyaç var. Özellikle ve öncelikle de yerli sanayiyi temsil edecek bir kuruma ihtiyacımız var. Uluslararası kimya sanayi Türkiye’de bazı gelişmelerin olmamasını tercih eder diye düşünüyorum. Gerçekte çok düşük maliyetli bazı kimyasalları tekelinde bulundurup, pazar paylaşımında Türkiye’yi kurban etmeyecek bir kurumun olmasını canı gönülden arzu ediyorum. İşveren sendikası olmasına rağmen KİPLAS bu işi çok ciddiye alıyor örneğin. Ama işi sadece kimya sanayinin yatırımları olan bir kuruma ihtiyacımız var. Türkiye Kimya Sanayinin bu kurumun yaratacağı ivmeyle ihracatta birinci sıraya oturacağından hiç şüphem yok. İnşallah da böyle olur.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Röportaj / Interview by: Gamze Ünal
Fotoğraflar / Images by: Oğuzhan Dağıstanlı