Zamanın Durduğu Şehir Roma

Zamanın Durduğu Şehir Roma
  • 08.12.2016
Roma, eşsiz ve yılların değiştiremediği mimarisiyle tarihine sahip çıkan, arnavut kaldırımı sokakları ile zamanın sonsuz bir akış içerisinde yenilendiği, Akdeniz’in en güzel ülkelerinden İtalya’nın gözbebeği konumunda. Dünyanın dört bir tarafındaki gezginler tarafından en çok tercih edilen seyahat rotası olan, bir gelenin bir daha gelebilmeyi dilediği, hayranlık uyandırıcı mimarisi, sanat ve gastronomi meraklılarının tüm arzularını doyurabilecekleri bir şehir, Roma. Bu geziye çıkmadan önce bilmeniz gereken; çok gezip, çok güzel şeyler görecek, çok yorulacak ama sonunda çok eğleneceksiniz. Şehrin tarihinden biraz bahsetmek gerekirse, yaklaşık 2800 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, birçok önemli medeniyete ev sahipliği yaptığını bilmekte fayda var. Bu tarihi şehir, eski Roma’nın (Bizans), Roma Krallığı’nın, Roma Cumhuriyeti’nin, Roma İmparatorluğu’nun, Papalık Yönetiminin, İtalya Krallığı’nın ve İtalya Cumhuriyeti’nin merkezi ya da başkenti olmuş. Roma, İtalya’nın en kalabalık şehri olmasının yanı sıra, yüz ölçümüyle Avrupa’nın en büyük şehri olma unvanına da sahip. Roma’nın muhteşem tarihi atmosferi, heykellerle süslü sokakları, eski dönem medeniyetlerin mimarisine tanık olabileceğiniz yapıları ile ülkenin en çok turist çeken bölgesi olduğunu da eklemek gerekiyor. Her mevsim masalsı bir atmosfere sahip olsa da seyahat için en uygun zamanın bahar ayları olduğunu, her şeyden çok ihtiyacınız olacak şeyin ise rahat yürüyüş ayakkabılarınız olacağını not almakta fayda var. Roma’da gezip görülecek pek çok yer bulunuyor. Bu nedenle ilk işiniz; Tourist Information bürolarına giderek şehrin detaylı bir haritasını ücretsiz olarak temin etmek ve kendilerinden başlıca görülmesi gereken yerleri sizin için işaretlemelerini rica etmek olmalı. Böylece, detaylı bir program ile birkaç günlük de olsa dolu dolu geçireceğiniz seyahatinizin tadını doyasıya çıkarabilirsiniz.

Colloseum (Kollezyum)

Roma’ya gidip de heybeti ve geçmişi karşısında etkilenmeyenin olmadığı, turistlerin adeta bir hac vazifesi gibi ro gösterilerine, vahşi hayvan avlarına, savaş esirleri, köleler ve suçlulardan oluşan gladyatörlerin askerlerle dövüştürüldüğü ve halkın eğlenmesinin amaçlandığı etkinliklerin yapılmasına sahne olan bu devasa taş yapı, Roma’nın ve İtalya’nın en önemli simgelerinden biri. Yapımına İmparator Vespasian tarafından MS.7 yılında başlanan daha sonra İmparator Titus tarafından tamamlanan amfi tiyatro tarzındaki Kollezyum, günümüzde kapısında oluşan metrelerce kuyruğa rağmen içerideki atmosferi bir nebze olsun koklayabilmek adına onlarca farklı milletten insanı kendisine çeken, içi de dışı kadar göz alıcı bir yapı ve bu yapı aynı zamanda Unesco tarafından da Dünya Mirası listesine alınmış bulunuyor.

Roma Forumu

Arkeolojik bölgeler ilginizi çekiyorsa sahip olduğu çeşitlilikle mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri de Roma Forumu. Antik Roma’nın siyaset, hukuk ve ticaret yaşamının merkezi olarak adlandırılan, şehrin bir diğer önemli simgesi olan forumda döneme ait pek çok mimari eseri görmek mümkün. MÖ. 5. yüzyıldan MS. 5. yüzyıla dek en önemli yapılar buraya inşa edilmiş. Bunlardan bazıları ise; Septimius Severus Zafer Takı, Vesta Tapınağı ve Vesta Bakireleri Evi, Titus Zafer Takı, Maxentius ve Constantinus Bazilikası, Vespasianus Tapınağı, Satürn Tapınağı, Antoninus ve Faustina Tapınağı. Şehrin en önemli eserlerini bir arada görebileceğiniz bu bölgede yer alan binalar, anıtlar ve tapınaklar ile dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından da biri olma özelliğine sahip.

Aşk Çeşmesi

Roma’yı ziyarete gelip de dillere destan olmuş, gelenlerin bir daha buraya gelmek için dilekler tutup sırtını dönerek sağ eliyle sol omzu üzerinden içine bozuk paralar attığı bu çeşmeye gelmemek hiç olur mu? Yalnızca bizde Aşk Çeşmesi olarak anılan, klasik ve barok karışımı mimarisiyle gözlerimize ziyafet çeken bu tarihi çeşmenin orijinal adı "Fontana di Trevi”. Roma’daki diğer yapılara kıyasla oldukça yeni sayılan, yapımına 1732 yılında başlanan ancak 30 yılda pek çok heykeltıraşın yardımıyla tamamlanan ve  Papa XII. Clement tarafından yaptırılan bu çeşme şehrin ikonik yapılarından biri. Çeşmeye para atarak dilek dilemek ise, turistler arasında oldukça popüler.

Pantheon

Eski Roma’nın en iyi korunmuş eseri, Tanrıların Tapınağı olarak da bilinen günümüzdeki Pantheon, tarih içerisinde üç kez çeşitli nedenlerle tahrip olmuş ve bu nedenle yeniden yapılmış. Yapı, dünyanın en büyük kubbesine sahip olmasıyla da dikkat çekiyor. Yapının üzerinde yer alan devasa kubbeden giren güneş ışığı içeriyi aydınlatıyor. İçerisinde pek çok kral, ressam, mimar vb. önemli şahsiyetin mezarını da barındıran Pantheon, mutlaka görülmesi gereken yapılar arasında yer alıyor.

İspanyol Merdivenleri (Piazza di Spagna)

Pek çok film ve romanda ismine rastladığımız, merdivenlerinde oturup bir kadeh şarap eşliğinde sohbet edilmesi şart olan ve ismini aynı meydanda bulunduğu İspanyol Konsolosluğu’ndan alan 1720’li yıllardan inşa edilen bu merdivenler, günün her saati turist akınına uğrayarak canlılığını koruyor. Çiçeklerle süslü romantik bir atmosfere sahip olan bu merdivenlerin en tepesine çıktığınızda karşılaşacağınız müthiş manzara tüm ziyaretçilere adeta tek bir ağızdan "iyi ki gelmişim!” dedirtiyor.

Navona Meydanı (Piazza Navona)

Tarihinde atlı yarışlara tanıklık etmiş, MS.1. yüzyılda yapılmış olan birbirinden güzel heykellerle süslü bu meydan, Roma’nın en önemli tarihi meydanlarından da biri. Muhteşem Sant’Agnese in Agone kilisesi de bu meydandan yer alıyor. Kilisenin önünde yer alan 1651’de Bernini tarafından yapılan Dört Nehir Çeşmesi’nin ise; Tuna, Ganj, Nil ve Rio de la Plata nehirlerini simgelediği rivayet ediliyor.

Vatikan

Yüzölçümü itibariyle dünyanın en küçük ülkesi olma özelliği taşıyan Vatikan, Roma sınırları içerisinde yer alan ve Katolik mezhebinin de yönetim merkezi durumunda bulunan, monarşi ile yönetilen özerk bir ülke. Vatikan, 1500’lü yıllardan beri geleneksel kıyafetleri içerisindeki İsviçreli muhafızlar tarafından korunuyor. Vatikan ve çevresi hakkında her ne kadar küçük bir bölgedir denilse de en az bir gününüzü sadece Vatikan’ı gezmeye ayırmanızı tavsiye edebilirim. Vatikan’da gezilecek yerlerin başında; San Pietro Meydanı,  San Pietro Bazilikası, ünü dillere destan Sistine Şapel, Vatikan Müzeleri ve bahçeleri bulunuyor. Vatikanı gezmeye müzeden başlarsanız hem meydan, Sistine Şapeli, bazilikayı görmüş olur hem de zaman kaybetmezsiniz. Ancak mevsim ne olursa olsun bu ruhani yerde kısa etek, şort ve kolsuz bluzlar ile içeri alınmayacağınızı aklınızın bir köşesinde tutmanızı ve buna uygun olarak giyinmenizi öneririm. Sistine Şapeli, Vatikan müzeleri olarak adlandırılan 54 ufak müzeden yalnızca biri. İncil’de yer alan Yaratılış bölümüyle ilgili dokuz sahnenin resmedildiği tavan süslemeleri ile gören herkesi kendine hayran bırakıp boynunuzun tutulmasına sebebiyet verecek bir görsel şölen sunan bu şapelde sessizlik uyulması gereken en önemli kural ve fotoğraf çekmek yasak. Bu nedenle, gözlerinizi sonuna kadar açıp bu muhteşem manzarayı hafızanıza kazımaya çalışmalısınız, çünkü bundan sonra görebileceğiniz hiçbir tavan böylesine nefes kesici olmayacak. Bernini tarafından tasarlanan, etrafı sütunlarla çevrili bulunan ve dünyanın en büyük meydanlarından biri olan San Pietro Meydanı’nda yer alan San Pietro Bazilikası, Rönesans döneminin ünlü sanatçıları Bernini, Raphaeli ve Michalengelo tarafından tamamlanmış ve dünyanın en büyük kiliselerinden biri. Bazilikanın tepe noktasına çıkmak zorlu bir tırmanış gerektirse de karşınıza çıkacak olan olağanüstü Vatikan manzarası düşünüldüğünde, mutlaka yapılması gerekenler arasında yer alıyor. Vatikan’da görülmesi gereken diğer şeyler sıralayacak olursak; Pinacoteca’da Rafael, Leonardo da Vinci, Caravaggio gibi ünlü sanatçıların eserleri, Michelengelo’nun "Pieta”sı, Aziz Petrus Heykeli, Baldaken başta geliyor.

Castel Sant’Angelo

MS. 139 yılında Hadrianus ve ailesinin mozalesi olarak inşa edilen yapı Vatikan’a en yakın yerde bulunan kale, sonrasında Papa tarafından ikametgâh olarak da kullanılmış. Kale ve ön tarafında yer alan Ponte Sant’Angelo adını taşıyan heykellerle süslü köprü gece ve gündüz muhteşem bir manzaraya sahip. Tarihe ve sanata olan açlığınızı doyasıya giderdikten sonra yerel lezzetleri de denemeden geri dönmek uygun olmayacaktır elbette. Roma’ya gelip de ünü dillere destan Roma Dondurmasını, dünya mutfaklarının en sevilen yemeklerinden Lazanya’yı veya Tiramisu’yu ve elbette birbirinden nefis makarnaları ve pizzaları yemeden dönmeyin dememize sanıyorum ki gerek bile yok.
CANSU TUNA

Yazıyı Paylaş