Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerde sektör ayrımı olmadan, çevre ve insan dostu, yenilenebilir üretim konusunda tüketicilerde, özel ve kamu kesimlerinde oldukça yüksek duyarlılık söz konusudur.
Batı ülkelerinde yenilenebilir, çevreye ve insana zarar veren kimyasalların kullanımı, atık yönetimi konusunda özellikle Greenpeace gibi toplumsal örgütlerin de eylemlerinin caydırıcılığı ile tedbirler alınmaktadır.
Bilinen ulusal ve uluslararası ünlü tekstil markaları,
Avrupa Birliği Mevzuatları’nda (özellikle REACH tüzüğünde) belirtilen tüketici güvenliğine tehdit oluşturan kimyasal ve fiziksel gerekliliklere uymayan ürünleri daha sipariş aşamasında kontrol etmekte ve mağazalarına girişlerine engel olmaktalar.
Ülkemizde de AB uyum yasaları çerçevesinde, ihracata ve yurt içine yönelik üretimlerde kimyasal ve fiziksel gerekliliklere uymanın önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bu konuda caydırıcılık anlamında 23 Aralık 2017 KKDİK genelgesi yayınlanmıştır.
Ürettiğimiz ürünlerin her bir parçasının kalitesine hâkim olmak, onun hakkında analitik yöntemleri de kullanarak fikir sahibi olmak ilerde çıkabilecek imaj kayıpları için oldukça önemlidir.
Kaybedilen imajın tekrar kazanılması, öncesinde alınacak çok daha uygun maliyetli tedbirlerden daha yüksek maliyetli olacaktır. Marka bilinirliğinin artması, global anlamda büyümek için tüm ürünlerin testlerinin insan ve çevreye uyumlu olması olmazsa olmaz şartlardan biridir.
Gelişmiş ülkelerdeki çevre mevzuatları çok sıkıdır. Ayrıca çalışan ücretleri ve üretim maliyetleri gelişmekte olan ülkelere göre çok daha yüksektir. Bu nedenle global markalar üretim yerlerini çevre mevzuatları yeterince gelişmemiş ülkelere kaydırmaktalar.
Ancak, son dönemlerde, bu ürünlerin nihai tüketicileri, tüketimdeki tercihlerini üretim yerleri her nerede olursa olsun insana ve çevreye duyarlı, atık kontrolüne ve enerji tüketimine dikkat eden firmalara yönlendirmekteler.
Bu vesile ile artık ülke ayrımı olmadan ürünlerin yenilebilir, çevre ve insan dostu olması gereklidir. Buna uymayan firmaların uzun vadede ayakta kalması mümkün değildir.
İnsani olarak da akarsulara ve çevreye atılan tehlikeli atıklar, gıdalara karışmakta ve mutfaklarımıza zehir saçmaktalar. Son dönemde artan hastalıkların sebeplerinden biri de ülke ekonomimize zarar veren bilinçsiz üretim modelleridir.
Bilinçli devlet yönetimlerinin de bu döngüye engel olacak tedbirleri alması her şeyden önce insan haklarına saygı açısından çok önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Bu anlamda da kurumlardan bağımsız ilk yerli tekstil laboratuvarı olan AzoLab olarak, ulusal ve uluslararası markaların ve tüm paydaşların hizmetindedir.
AzoLab Laboratuvar Hizmetleri A.Ş., sektörün gelişimine katkıda bulunmak adına; son teknoloji ürünü analitik ve enstrümental cihazlarla donanımlı laboratuvarları ve de alanında uzman, yeniliklere ve gelişime istekli kadrosu ile 2015 yılında İstanbul’da faaliyetlerine başlamıştır.
AzoLab, paydaşlarının beklentilerine hassasiyetle yaklaşmayı, dinamik ve genç kadrosu ile değişen müşteri istekleri karşısında esneklik göstermeyi, gelişen teknolojiyi ve yenilikleri devamlı takip etmeyi, müşterilerine güvenilir ve hızlı şekilde cevap vermeyi, yerleşim ve çevre şartlarını, kadrosunu, cihaz ve ekipmanını kısa sürede adapte etmeyi ve sadece ulusal rakiplerle değil aynı zamanda uluslararası rakiplerle de rekabete girmeyi ve çevik yapısıyla adını alanında ilk sıralara taşımayı kendine hedef benimsemiştir.
AzoLab, müşteri odaklı çalışan ve sunulan her hizmetin uluslararası düzeyde olduğunu kanıtlayan, bu yönde yaptığı faaliyetleri uluslararası seviyede tuttuğunu sürdürülebilir bir kalite yönetim sistemi ile ispat eden bir şirkettir.
Başta TÜRKAK olmak üzere, bağımsız ve tarafsız kuruluşlarca gerçekleştirilecek teknik ve yönetimsel akreditasyon denetimleri önceliğidir.
Nihat Öztürk
Yönetim Kurulu Üyesi
AzoLab