Iglo Mimarlık Kurucu Ortağı Zafer Karoğlu Sorularımızı Yanıtladı

Iglo Mimarlık Kurucu Ortağı Zafer Karoğlu Sorularımızı Yanıtladı
  • 28.02.2020
Gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Iglo Mimarlık Kurucu Ortağı Sayın Zafer Karoğlu sorularımızı yanıtladı. Karoğlu, Iglo Mimarlık’ın yurt içinde ve yurt dışında ödül kazanan projeleri hakkında bilgi verdi.

Okurlarımıza kısaca kendinizden, eğitim durumunuzdan ve profesyonel öz geçmişinizden bahsedebilir misiniz?

1986 yılında Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra, aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne başladım. 1991 yılında mezun olup, öğrenciyken başladığım MTM Mimarlık’ta Mimar Saim Çil ile 5 yıl çalıştım. Askerlik sonrası Ada Mimarlık bünyesinde 5 yıl daha çalıştıktan sonra mesai arkadaşım Esen Akyar’la 1999-2000 yılları arasında birbirimize destek de olarak ayrı ayrı freelance çalışmaya başladık. 2001 yılı sonlarında işbirliğini ortaklığa dönüştürerek Iglo Mimarlık’ı kurduk. 2003 yılının sonlarında da hayatlarımızı da birleştirerek iki kız çocuklu bir aileye sahip olduk. Iglo’yu kurduğumuz yıllarda Bodrum‘da müstakil ev projeleri yapmaya başladık. 2002 yılında bir Fransız otomotiv şirketine Gebze’de fabrika binası tasarladık. Aynı yıllarda Türkiye’de yeni yeni canlanan fast food sektöründen de tasarım istekleri gelmeye başladı. Bodrum’daki projeler yeni müşteriler getirmeye başlayınca büyüyen ve bizi içine doğru çeken bu dünya gelecek beklentilerimizi sorgulatmaya başladı. Gelen talep patlaması İstanbul’dan yönetebileceğimizin üstünde olduğu için Bodrum’a yerleşme ya da İstanbul’da kalma kararı üzerine düşünmek zorunda kaldık. Mimarlıkla ilgili hedeflerimize ulaşabilmek için İstanbul gibi büyük bir şehirde mücadele etmemizin yorucu ve riskli olsa da daha doğru olacağını düşünerek Bodrum fırsatlarını geri çevirip İstanbul’da mesleği sürdürme kararı aldık. Bu karar sonrası ofisimizde ağırlıklı olarak dekorasyon ve fast food-kafe projeleri gerçekleştirdik. 2004 yılından itibaren ekonomik krizden çıkmaya başlayan Türkiye’de sanayi alanında yoğun bir hareketlenme başladı. İlk yıllarda yaptığımız fabrika, emsallerinin arasında dikkat çekerek yabancılar ağırlıklı olmak üzere, yabancı ve Türk ortaklı yatırımcıların dikkatini çekmeye başladı. Nitelikli sanayi yapısı talepleri bu yıllardan itibaren gelmeye başladı. 2007 yılında çağrılı bir yarışma olan Logipark projesini kazanınca 270.000 m2 araziye sahip, Türkiye’nin ilk ve en büyük lojistik park projesini gerçekleştirme fırsatımız oldu. Sonrasında da 100.000 m2 üstü projeler için talep almamız kolaylaştı. Bu arada, ofisin çalıştığı iç mekan ve yemek sektörüne ait projelerin iyice hızlandığı 2008 yıllarında, yine ofisin geleceğine ait stratejik bir karar vermek durumunda kaldık. Çok yakın ilgi isteyen iç mimari projeler ve ölçeği giderek büyüyen mimari projeler arasında zorlayıcı bir çatışma oluşmaya başladı. Her iki tarafın yoğun zaman ve ilgi talebi karşısında mimari projeler tarafı ağırlık kazandı. Prensipte kendi yapılarımızın iç mimarisini yapma kararı alarak bunca yılın emeğiyle çalıştığımız iç mimari alanında tempoyu biraz düşürmüş olduk. Sonrasında beklediğimiz gibi gerçekleşen gelişmelerle mimari alanda yoğunlaştık.

Iglo Mimarlık’da tasarım süreci nasıl gerçekleşiyor? Konsepti nasıl belirliyorsunuz? Bu süreçte ilham aldığınız kaynaklar varsa, nelerdir?

Tasarım başlangıcında işveren ve istekleri iyi analiz edilmeye çalışılır. Tecrübelerinden nasıl faydalanabileceğimizi ve iş yapış alışkanlıklarını anlamaya özen gösteririz. İyi bildiğimiz konu bile olsa güncel dünya örnekleri araştırılır. Temel işleyişe hakim olduktan sonra tasarım kriterlerimiz, geçmiş tecrübeler, sezgiler, şartnameler, işveren isteklerine en iyi cevap verecek şekilde yapıyı yerleştirmeye çalışırız. Bir konsepti oluşturmaya başlarken çözüm isteyen öncelikleri tespit etmeye çalışırız. Tüm veriler doğru bir biçimde belirlenince; çözümleri fonksiyon, estetik ve hayat algımızla harmanlayıp sonuca ulaşmaya çalışırız. Her yapının; yeri, kullanıcı profili, programının gerekleri, iklimi, yönü, kültürü gibi yığınla dikkat edilmesi gereken girdisi gözden kaçırılmadan dikkatlice incelenmeli ve doğru sorularla doğru cevaplara ulaşılması sağlamaya özen gösteririz. “Muhakkak daha iyisi vardır” arayışı ve “Çözüm, sorunun içinde” anlayışı bizi iyi tanımlayan ifadeler diyebiliriz. Yapılarda enerji verimliliği, sürdürebilirlik ve doğru kaynak kullanımı, önemsediğimiz konuların başında geliyor. Herkesin her ölçekte dünyamız için yapabileceği çok şey var. Bu konuda özellikle mimarlara çok görev düşüyor. Yeryüzünün herhangi bir parçasına koyduğunuz herhangi bir yapıyla, çevrenize ve insana karşı sorumluluk alıyorsunuz. Yapının kullanıcısının isteklerine cevap bulmanın yanı sıra; çevresine, doğaya ve hatta önünden geçen insanlara bile bir şeyler katabilmeye çalışmak gerekir. Yapı planlanırken fonksiyon şemasının gereklilikleri yanında; bulunduğu iklim, doku, coğrafi konum, kültürel veriler, kurulu çevre gibi unsurların hepsi referans noktası olabiliyor. İşin doğrusu duymayı bilirseniz yapmanız gerekenleri fısıldamak bir yana bas bas bağırıyorlar. Konseptlerin oluşumundaki ilham kaynağı tüm biriktirdiklerimiz, gezilip görülenler, araştırmalar, okumalar, yaşananlar harmanından fırlayıp gelen bizi de şaşırtan kıvılcımlar oluyor. Bazen başına oturduğunuz anda görürsünüz, bazen de doğum sancısı çekercesine sürünürsünüz. Bunca yılın tecrübesine rağmen aradığınız cevabın ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Bu durumda soğukkanlılıkla çalışmak gerekir.

Iglo Mimarlık’ın kazandığı ödüller ve gerçekleştirdiği önemli projelerden bahsedebilir misiniz?

İlk ve belki de en önemli ödül mimarlık öğrencileri için ulusal bir yarışma olan Taç Vakfı ödüllerinde 1987 yılında kazanılan başarı ödülüydü. 2010 yılından itibaren bitmiş işlerle katıldığımız yarışmalarda ulusal ve uluslararası ödüllere sahip olundu. Cimpor Çimento Fabrikası 2010 yılında, Mecaplast Ar-Ge yapısı 2011 yılında, Logipark Lojistik Tesisleri ise 2012 yılında Arkiv Seçkileri arasına girdi. P Blok Prodüksiyon ve Post-Prodüksiyon Stüdyosu 2010 Intera İç Mimarlık Ödülleri’nde ‘Ofis’ kategorisinde birinci, 2013 Leaf Interior Design Awards’ta ise ‘Yılın Ticari Yapısı’ kategorisinde finalist oldu. Tuzla’da tasarlanan Logipark Lojistik Tesisleri ayrıca 2013 Arkiv İşveren Ödülü’nü almaya hak kazandı. ICI Fabrika ve Yönetim Binası projesi, 2014 yılında Dünya Mimarlık Festivali’nde (WAF) “Ofis Projeleri” kategorisinde de finale kalma başarısını gösterirken, 2015 yılında Sign of the City Gayrimenkul Ödülleri’nde “Devam Eden Projeler” kategorisinde En İyi Endüstri Yapısı ödülüne layık görüldü. Aynı yıl, tüm dünyadan uluslararası mimari ve iç mimari projelerin yer aldığı prestijli paylaşım portalı World Architecture Community’nin 19. proje döngüsünde de kazanan projeler arasında yer aldı. Iglo Architects tasarımı Parsan Genel Müdürlük ve İdari Binası, Cityscape 2015 Mimarlık Ödülleri’nde “Geleceğin Ticari Yapıları” kategorisinde finale kalırken, ICI Fabrika ve Yönetim Merkezi ile Ortana Fabrika ve Yönetim Binası projeleri, The Plan ödüllerinde “Production” kategorisinde finalist olma başarısını gösterdi.                                                   2016 MIPIM Awards “Best Futura Project” kategorisinde Türkiye’den seçilen tek finalist olarak ICI Fabrika ve Yönetim Merkezi ile yarıştı. ICI Fabrika ve Yönetim Merkezi 2016 yılında American Architecture Prize “Honorable Mention” ödülünün, 2017 yılında ise “Ofis/ Endüstri Yapıları” kategorisinde iF Design Ödülü’nün sahibi oldu. Anatolia Tiles & Stone projesi 2017 yılında 2A Asia Architecture Awards 2017’de de finalist olarak yarıştı. Yine 2017 yılında Anatolia Tiles & Stone “Factories” kategorisinde, İzmir Satış Ofisi projesi ise “Office” kategorisinde, 24th Cycle of World Architecture Awards’a layık görüldü.

Özellikle gelişmiş ülkelerde sürdürülebilirlik, yeşil binalar ve pasif ev konseptlerine büyük önem veriliyor. Bu kapsamdaki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Daha yeşil bir gelecek için, Türkiye’de bu alanda neler yapılabilir, görüş ve önerilerinizi paylaşabilir misiniz?

Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak artık daha önemli bir sorumluluk halini aldı. Tüketime dolayısıyla üretime zorlayan yaşam düzenimiz, oluşan atıklar, artan nüfus ve barınma ihtiyacı, küresel ısınma, azalan su kaynakları, yok olan tarım alanları, ekonomik gerilimler ve neden olduğu savaşlar ve mültecilik sorunları çok yakın geleceğimizi bile tehdit ediyor. Bu hastalıklara en etkili ilaçların bilim, teknoloji ve mimarlık iş birliğiyle üretebileceği gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. Temiz enerjilerin kullanımı, doğru atık yönetimi, teknolojik tarım ve hayvancılık, karbon salınımını azaltmaya yönelik önlemler, yeşil yapılaşmaya teşvik, israftan kaçınma, verimlilik ve sürdürülebilirlik anlayışının yerleştirilmesi ve tüm bunların doğru kavranabilmesi için nitelikli eğitim verilmesi önceliklidir. Devletlerin ve hatta birey olarak her birimizin bu konularda bilinçlenmesi ve yaşamında uygulaması çok hızlı bir dönüşüm ve değişimi başlatacaktır. Yapılacak hala çok şey var, zamanımız az ve geç kalınmış değil. Türkiye’nin çevre politikasında; teknoloji geliştirmek, alternatif enerji kaynaklarına yönelmek, geri dönüştürme bilincini arttırmak, katma değer üreten sektörlerin önünü açmak, sanayiyi güçlendirmek gerekliliklerinin beraberinde, hala çeşitli avantajlara sahip olduğumuz tarım ve hayvancılığın da geliştirilmesinin hayati önem taşıdığını düşünüyorum. Elimizdeki olanakların iyi kullanılıp geliştirilmesi, hepimize değerli fırsatlar ve çıkış yollarını da beraberinde getirecektir.

Sanayi tesislerinde ve ilgili yapılarda doğal olarak görsellikten çok işlevselliğe önem veriliyor. Ancak, büyük hacimleri ve kapladıkları alanlar göz önüne alındığında, bu tip yapıların kentin mimari siluetine etkisi de olabiliyor. Bu kapsamda, sanayi yapılarını mimari açıdan değerlendirebilir misiniz? Hem işlevsel, hem estetik sanayi yapıları için nasıl bir yaklaşım izlenmelidir, yorumlarınızı öğrenebilir miyiz?

Sanayi yapıları aslında dev makinelerdir. Yapıya, imar şartnameleri ve proses ihtiyaçları form verir. Yüksekliği, açıklıkları, kapıları, doğal ışık ihtiyacı gibi mimari kararları proses şemalarından çıkar. Mimar elindeki bu heyulayı güzel görünecek ve insan ölçeğine gelecek şekilde elinde kalanlarla şekillendirmeye çalışır. Aslında çevre için son derece vahşi yapılardır. Boyutlarıyla meydan okuyan ve uyumsuzdurlar. Genel olarak şehir merkezinin dışındaki alanlarda planladıkları için siluete girmezler. Büyük alan ihtiyaçları ucuz arazi olan bölgelerde kurulmalarını gerektirir. Ancak bu durum zamanla şehrin gelişiminin bu alanlara yönelmesiyle değişebilir. Bu durumda da büyük arazileri değerli olduğu için dönüştürülür ya da taşınırlar. Genellikle kente girilirken ilk karşılaşılan yapılar olurlar. Bu yapıları estetik göstermek için bir ritim yakalamaya çalışırız. Dolu-boş oranları, malzeme değişiklikleri, devam eden çizgiler, renk kontrastları ve özellikle ışık-gölge oyunlarından yararlanırız. Yapıda ritmi bozan yüksek bloklar varsa malzeme değiştirerek, bazen de renkle kaybedilmeye çalışılır. Ama ne yapılırsa yapılsın sanayi yapılarında en hızlı ve en verimli çalışacak olanakları sağlamak önceliklidir.  

Yazıyı Paylaş