Geçmişten Günümüze: Mısır Mavisi
Gökyüzü ve Nil ile olan bağlantılarının bir sonucu olarak kozmosu, yaratılışı ve doğurganlığı sembolize etiği düşünülen
mavi renk, eski Mısır uygarlığı için çok önemliydi. Bununla birlikte, antik çağda pigment olarak yalnızca toprak renkleri, yani toprağın üst tabakasında
mevcut olan kullanılıyordu, bu yüzden Mısırlı ressamlar için maviyi elde etmek zordu.
Yapılan araştırmalar sonucunda, Mısır mavisinin ilk olarak MÖ 2600’lı yıllarda kullanılmaya başlandığı düşünülüyor. Bu tarihten itibaren, bu pigmentin kullanımı antik dünyada istikrarlı bir şekilde genişledi ve Karanlık Çağlarda yok olana kadar Mezopotamya ve Roma İmparatorluğu’na doğru ilerledi.
Pigment için bilinen bir Mısır formülü maalesef mevcut değil, ancak MÖ 1. yüzyılda yaşamış Romalı bir yazar olan Vitruvius, pigmentin içeriğinin kum, bakır (azurit veya malakit gibi bir mineralden) ve doğal olarak oluşan bir karışım olan natron (sodyum karbonat dahil olmak üzere doğal olarak oluşan bir sodyum bileşikleri karışımı) olduğunu bildirmişti.

Mısır mavisi (kimyasal formül:CaCuSi4O10), bu maddelerin 800-900°C’ye ısıtılması ve
büyük olasılıkla kumda bir safsızlık olarak bulunan ve kalsiyum içeren bir madde olan kirecin eklenmesiyle elde edilmişti. İster bilerek isterse kaza eseri üretilmiş olsun, Mısır
mavisinin elde edilebilmesi çok şaşırtıcı bir başarıydı.
Başarılı bir reaksiyon için gerekli sıcaklık kontrolünün sürdürülmesinin yanı sıra hassas oksijen ilavesinin gerçekleştirilmesi son derece zor olmalıydı. Pigmentin zaman içindeki sabitliği, Mısırlı kimyagerlerin yetkinliğinin bir başka örneğidir. Örneğin Mereruka’nın
mastabası (veya mezarları) gibi Eski Krallık (yaklaşık MÖ 2600–2100) sanat eserlerindeki kompozisyon, Greko- Romen döneminden (yaklaşık MÖ 330–MS 400) bir mumya tabutunda bulunanla neredeyse aynıdır.
Geçmişteki başarılı kullanımının yanı sıra Mısır pigmenti, günümüzde de etkisini sürdürecek gibi görünüyor. Kimyagerler ve sanatçılar için heyecan verici bir gelişme olarak, 2009 yılında Mısır mavisinin yakın kızılötesi bölgede olağanüstü bir parlaklık gösterdiği bildirildi.
Bu özellik, pigmentin, antik sanat eserlerini yakın kızılötesi radyasyonla aydınlatarak tamamen tahribatsız bir şekilde kolayca tespit edilebileceği anlamına gelir. Lüminesans o kadar güçlüdür ki, çıplak gözle hiçbir mavi renk görülmediğinde bile çok az miktarda Mısır mavisinin varlığı tespit edilebilir.
British Museum, Parthenon’dan birkaç heykelde pigment bularak, Elgin Mermerlerinin bir zamanlar boyanmış olduğuna dair ilk kanıtı sağlamak için bu tekniği başarıyla kullanmıştı. Işıldama özelliğini kullanan sanat tarihçilerinin yanı sıra kimyagerler de günümüzde bu materyalin önemli kullanımlarının olabileceğini fark ediyorlar.
Örneğin, kızılötesinin uzun lüminesans ömrü ve insan dokusunda UV veya görünür fotonlara kıyasla daha büyük penetrasyon derinliği, pigmenti bir görüntüleme maddesi olarak kullanarak daha ayrıntılı ve yüksek çözünürlüklü biyomedikal görüntüler elde etme olasılığını artırır.
Ayrıca, güvenlik mürekkeplerinde tipik olarak kullanılan pahalı lantanit bileşiklerinin uygun maliyetli bir ikamesi, Mısır mavisidir. Kaliforniya’daki Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı’ndaki araştırmacılar ise, sıcak bölgelerde duvarları ve çatıları serin tutarak binaların enerji verimliliğini artırmak ve yüksek kızılötesi emisyonlar yoluyla bazı güneş pili türlerinin üretimini artırmak için özel bir mavi ton buldu.
Malzeme tarafından emilen fotonların yakın kızılötesi aralığında yayılabileceği zaten bilinmesine rağmen, yeni araştırma, malzemenin soğurduğu kadar çok foton yayabilmesiyle, etkinin önceden düşünülenden 10 kat daha güçlü olabileceğini gösterdi.
Mısır mavisi ve ilgili bileşiklerle kaplanmış yüzeylerin güneş ışığına maruz kaldıklarında sıcaklıklarını ölçen Berkeley Lab araştırmacıları, flüoresan mavilerinin soğurdukları kadar fotonların neredeyse yüzde 100’ünü yayabildiğini buldular. Emisyon işleminin enerji verimliliği yüzde 70’e kadar çıkıyor (kızılötesi fotonlar, görünür fotonlardan daha az enerji taşıyor).
Bu keşif, sıcak bölgelerde çatıları ve cepheleri soğutmak için iyi çalışan renkler hakkındaki anlayışımızı genişletiyor. Beyaz, güneş ışığını yansıtarak ve klima için enerji kullanımını
azaltarak bir binayı serin tutmak için en geleneksel ve verimli seçenek olmasına rağmen, yapı sahipleri estetik nedenlerle sıklıkla beyaz olmayan renkleri isterler.
Mısır mavisini anlamaları, serinletici renk seçenekleri paletini genişletiyor. Teorik olarak bu, mavi renkli güneş pencereleri ve ışık spektrumunun yakın kızılötesi bölgesini absorbe edecek şekilde tasarlanmış şeffaf hücreler gibi entegre PV uygulamalarıyla sonuçlanabilir.
Binalar için soğutma potansiyeline ek olarak, Mısır mavisinin flüoresanı güneş enerjisi üretiminde de yararlı olabilir. Mavi ile renklendirilmiş pencerelerde kullanılan kenarlardaki
fotovoltaik hücreler, flüoresan yakın kızılötesi enerjiyi elektriğe dönüştürebilir.
Kaynaklar
https://www.ancient-origins.net/ancient-technology/egyptian-blue-oldest-artificial-pigment-ever-produced-001745
https://www.webexhibits.org/pigments/indiv/overview/egyptblue.html
https://www.chemistryworld.com/features/egyptian-blue-more-than-just-a-colour/9001.article
https://heatisland.lbl.gov/news/article/egyptian-blue-energy-efficiency
https://www.indiatoday.in/education-today/gk-current-affairs/story/egyptian-blue-artificial-pigment-solarenergy-
1366508-2018-10-11
https://pv-magazine-usa.com/2018/10/11/scientists-give-solar-pv-a-paint-job/
Derleyen - B. Serhat Cengiz