Beyrut, Ortadoğu’nun en önemli liman kentlerinden biri olup Lübnan’ın başkentidir. İklimiyle doğal güzellikleriyle, tarihiyle bir turizm şehridir. Yıllarca süren iç savaşa kadar gelişmiş ekonomisi ve modern yaşamıyla Ortadoğu’nun gözde turizm merkezlerinden olan Lübnan, iç savaş ve İsrail saldırılarından dolayı zor yıllar geçirmiş ve ülkenin her bir yanında savaşın izlerini ağır bir şekilde taşımaktadır. Şehri tanımlamak adeta zor bir durum. Birçok ülke vardır çok savaşlara tanık olmuştur; ama böyle bir manzara hiçbir yerde yoktur. Bir taraftan, savaştan dolayı terk edilmiş, bombalanmış, kurşun izlerini taşıyan soğuk ve kirli binalara şahit olurken; diğer taraftan da gerçekten çok şık caddeler, sokaklar ve dünyanın en ünlü markalarını bir arada bulunduran mağazalara rastlayabilirsiniz. Bir sokakta hissettiğiniz hüznü diğer sokağa taşıyamazsınız.
Şehrin görselliği buna izin vermez. Tezatlığın bu kadar belirgin bir derecede hissedildiği başka bir ülkede yoktur herhalde dünyada. O sokaklarda yürürken düşünmeden duramazsınız! Bu kadar savaşın izlerini taşırken insan nasıl eğlenebilir ya da matem dolu bir havada hüzün ne derece hissedilir? Her defasında yıkık bir binanın önünden geçerken binlerce kaybedilenler hatırlanmaz mı? Bir yanda burkalı bayanlar bir yanda da saçlarını savuran Arap güzelleri özgürce dolaşır sokaklarda. Ezan seslerinin arasına kiliselerden gelen çan sesleri karışır. Kimi Cuma namazına yetişmeye çalışırken kimi de kilisede dua eder. Halkın derdi kimin hangi mezhepten, dinden, ırktan olduğu değil sadece tüm Beyrut’un barış içerisinde özgürce yaşayabilmesidir! İşte Beyrut’un gizemi, masalsılığı, gerçek ve yaşayan bir şehir olduğu gezdiğiniz o sokaklarda kendini hissettirir ve iyi ki gelmişim iyi ki buradayım dersiniz…



UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmış ve yedi bin yıllık antik kent Byblos ise bugün kullandığımız alfabenin doğum yeridir. Lübnan’ın Akdeniz kıyısında yer alan tarihi liman kentlerinden Byblos tarihi çarşıları, tarihi eserleri, sahilleri, muz ve zeytin bahçeleriyle ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Tarihi çarşıda ülkeye ait hediyelik eşya alacağınız yerlerde bulunmakta. Limanın hemen yakınında bulunan Haçlılar tarafından yapılan Haçlı Kalesini de arzu ederseniz Türkçe bilen turist rehberleri ile gezebiliyorsunuz. Kalenin içindeki küçük müzede hem şehir hem de kale hakkında bilgiler aktarılmakta. Ayrıca Biblos sahilinde çok şık balık restoranları bulunmakta. Bu sahil şirinliği ile bana Antalya Kaleiçini anımsattı diyebilirim. Teleferikle 3000 metre çıkıp Harisa tepesine vardığınızda Beyrut ’un kuşbakışı manzarası ile karşılaşıyorsunuz. Meryem Ana’yı tasvir eden dev heykel ve altındaki kilise’yi mutlaka görmelisiniz. Umarım şanslı bir gününüze denk gelir. Zira, bazen teleferik hava muhalefetinden dolayı çalışmıyor.
Eğer müze gezmekten zevk alanlardansanız ulusal müzeyi de görmelisiniz. İç savaş sırasında zarar gören ulusal müze şimdi tamamen yenilenmiş bir şekilde ziyarete açılmış durumda. Tarih öncesinden başlayarak, Memluk dönemine, oradan Osmanlı ve Fransız yönetimlerine kadar uzanıyor. Ayrıca müzenin yeniden yapılanması ile ilgili kısa bir belgesel izleyebileceğiniz bir bölüm bulunmakta.
Al Omer Cami de görülecekler listesinde bulunmalı. Cami; pagan tapınağı ve Bizans saray kalıntıları üzerine Haçlılar tarafından 12. yüzyılda yaptırılan kilisenin, 1291 yılında Memluklar tarafından camiye çevrilmesi ile oluşmuştur. Hemen yakınında bulunan St. George’s Cathedrali de gezmek için zaman ayrılmalı. Hatta saat kulesinden kadraja aldığınız cami ve kilise fotoğrafları hep çok güzel bir görüntüyü oluşturur.
Beyrut’ta Downtown bölgesinde 1897 yılında Osmanlılar tarafından yaptırılan 1994 yılında restore edilen "Saat Kulesi” bulunur. Trafiğe kapalı olan meydanda çok şık restoranlarda yöresel lezzetleri denemenizi tavsiye ederim. Dünya mutfağından birçok lezzete de ulaşabilirsiniz. Downtown Beyrut’un en şık mekanı diyebilirim. Bence eğer farklı bir ülkedeyseniz o ülkenin lezzetlerini tatmak, denemek en doğrusu. Hele bir de Beyruttaysanız. Meze olarak tebbule yemenizi tavsiye ederim. Lübnan mutfağı mezeler açısından çok zengin. Semsek (labneli börek), humus, tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), nar ekşili zahter salatası, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), patlıcan ezme (közlenmiş), zeytin, zeytinli börek, kibbe (içli köfte), sadece bazıları. Falafel aynı zamanda Lübnan’ın sokak yemeklerinden. Ayrıca nane, yoğurt, birçok baharat ve nar ekşisi çok tüketiliyor. Nar ekşisini ısıtarak ciğer ve sosiste sos olarak hazırlıyorlar. Evde denenebilir.
Eğer kuruyemiş seven bir kişiyseniz tam yerindesiniz. Çok lezzetli kuruyemişleri mutlaka denemelisiniz hatta Türkiye’ye gelirken biraz alabilirsiniz. Yoksa benim gibi pişman olabilirsiniz. Ayrıca mahalle aralarındaki lokal minik manavlara uğrayarak muz ve avakado almanızı tavsiye ederim. Corniche sahiline giderek şehrin simgesi haline gelen Güvercin Kayalıklarını görebilirsiniz. Gün batımını seyretmek için ideal bir manzara denebilir. Birçok turist burayı görüp fotoğraf çekmeden şehirden ayrılmaz. Eğer yaz ayında giderseniz tatil programınız daha yoğun olacaktır. Çünkü, plajlarının da güzel olduğuna dair duyumlar aldım.
Beyrut’a gitmeden önce eğlence merkezlerinin ününden bahsetmişlerdi; ama hiçbir şekilde bunu tasavvur edemiyordum. Beyrutlular için eğlence ve yemek dendiğinde akan sular duruyor. Onca acıya, hüzne rağmen Beyrut’un o farklı yapısını yaşatmaya çalışıyorlar. Gece kulübüne girdiğinizde dışarıda yıkık binaların hayali bile olmuyor hafızalarda.
Eğer farklı bir kültürü yaşamak, görmek, hissetmek hoşunuza gidiyorsa; bilmediğiniz ülkelerdeki insanlar neler yapar diye merak ediyorsanız; sokaklarda farklı dillerin sesi kulağınıza bir müzik edasıyla geldiğinde hoşnut oluyorsanız, biraz da uzaklaşmaya ihtiyacınız varsa Ortadoğu’da birçok hikayeye tanık olmuş Beyrut sizi bekliyor.
Hazırlayan: Serap Kaptan