Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Sayın Cem Öztürk ile sektöre ve firmaya dair bir röportaj gerçekleştirdik. Cem Öztürk bizlere pandeminin ilaç sanayi için nasıl geçtiğinden ve firmanın çalışmalarından bahsetti. Keyifli okumalar.
Okurlarımıza kendinizden ve özgeçmişinizden bahseder misiniz?
1998 yılında Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra Sorbonne Üniversitesi’nde MBA yaptım. Kariyerime 2000 yılında bankacılık sektöründe başladım. 2002 yılında Sanofi’ye katıldığım günden itibaren şirketin yurt içi ve yurt dışı organizasyonlarında
farklı liderlik görevlerini üstlendim. 2007’de Romanya ve Moldova’nın Finans Direktörü olarak atandım ve dört yıl boyunca görev yaptım. 2011’de İş Operasyonları Mükemmelliği Direktörü olarak Türkiye’ye döndüm. Sırasıyla, Eczane Grubu Satış Ekibi, Tedarik Zinciri, Hastane Grubu Kilit Üniteler birimlerinin yönetim görevlerinde yer aldım. 2014 yılında, Uzman ve Birinci Basamak Satış ve Pazarlama Direktörlüğü ve Jenerik İlaçların Liderliğine atanarak 300 kişilik bir ekibin sorumluluğunu üstlendim.
2015’te ise yurt dışı görevlendirmesi ile Bangkok Yerleşik Reçeteli İlaçlar Genel Müdürü, Tayland ve Myanmar Ülke Başkanı olarak atandım. 2018’de ise Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Yerleşik Reçeteli İlaçlar Genel Müdürü olarak görev yapmaya başladım ve 2019’da sorumluluk alanıma Levant bölgesi ve İran da eklendi. Şimdi de Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı olarak görev yapıyorum.
Sanofi’nin sektördeki faaliyetlerinden ve Türkiye’deki yapılanmasından kısaca bahsedebilir misiniz?
Türkiye’nin sağlıklı geleceğine katkıda bulunan, ülkemizde yatırım ve üretim yapan, istihdam yaratan, küresel ama bir o kadar da güçlü bir yerel ayak izi bulunan bir şirketiz. 1 milyar doların üzerindeki yatırımımızla Türkiye’deki global ilaç şirketleri arasında en yüksek
yatırımı yapan ilaç şirketi konumundayız. Türkiye’de yerli aşı üretimine yatırım yapan ilk şirketiz. Aynı zamanda Türkiye’de bu tür bir teknoloji transferi yapılan ilk Sanofi ülkesi. Aşı alanındaki bu teknoloji transferi sayesinde 68 milyon doz kombine çocukluk çağı aşısı Türkiye’de üretildi ve Türkiye’deki çocukların %99’u aşıyla önlenebilir hastalıklardan korundu. Bu aşı aynı zamanda alanında Türkiye’nin ilk biyoteknoloji üretimi olma özelliğini de taşıyor.
Lüleburgaz’daki fabrikamız, bugün Sanofi’nin dünya genelinde bulunan 70 üretim merkezi arasında üretim kapasitesi ile 3’üncü büyük üretim tesisi konumunda. Fabrikamız, 2021 yılında Türkiye ilaç sektörü toplam üretiminin yüzde 15’ini tek başına karşıladı. Toplam
üretimimizin yüzde 11’ini aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Avustralya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç ediyoruz. Sanofi Türkiye’nin ürün portföyünün kutu bazında yüzde 86’sını bu topraklarda üreterek ülkemizin ekonomisine katkıda bulunmak bizler için
büyük bir gurur ve mutluluk kaynağı.
Sanofi çok yakın bir zamanda yenilenen marka kimliğini ve amacını kamuoyu ile paylaştı. Kurumsal kimliğinizde yaşanan bu dönüşümü sizden dinleyebilir miyiz?
Sanofi olarak heyecan verici bir dönüşüm yaşıyoruz. Aralık 2019’da çalışmalarına başlanan, şirketimizin modernleşme ve dönüşümünü destekleyen yeni kurumsal markamızı bu sene şubat ayında tüm dünya aynı anda tanıttık. Bu dönüşüm, tıp pratiklerini ileriye
taşıma iddiamızı yansıtıyor. İnsan hayatını iyileştirmek için bilimin mucizelerinin peşinde olduğumuzu her zaman olduğundan çok daha büyük bir güçle ortaya koyuyoruz.
Son 50 yıl içerisinde, diyabetten, kardiyovasküler hastalıklara, nadir hastalıklardan, bulaşıcı hastalıklara kadar insan hayatını iyileştiren birçok keşfe imza attık. Sanofi’nin halk sağlığına yönelik taahhüdü yıllardır her sene yüz milyonlarca insanın gribe karşı korunmasına ve çocuk felcinin yeryüzünden silinme aşamasına gelmesine imkân verirken şirketin bilimsel vizyonu inflamatuvar hastalıkların tedavisinde yenilikçi sağlık çözümleri sunmasına olanak sağlıyor.
Bu dönüşüm kim olduğumuzu ve neyi başarmayı amaçladığımızı anlatan güçlü bir mesaj veriyor: İnsan hayatını iyileştirmek için bilimin mucizelerinin peşindeyiz. Biliyoruz ki hastalıklar için yeni tedaviler mümkün ve var olanla asla yetinmiyoruz. Her zaman daha iyi tedavilerin keşfedilebileceği inancıyla, merakla ve bilimi hep daha ileri taşıma isteğiyle faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Yenilenme ile Sanofi bünyesinde yer alan farklı bölüm ve şirketleri de tek çatı altında toplayacağınızı açıkladınız, değil mi?
Evet, kuruluşumuzdan bugüne kadar yapımız altında çok çeşitli kültürleri, kimlikleri ve markaları barındırmaktaydık. Sanofi’nin yeni markası, temelini bu zengin mirastan alıyor ve çeşitlilik içeren tarihini ilk kez tek bir ortak kimlik altında bir araya getiriyor.
Bu doğrultuda, şirketin aşılara odaklanan iş birimi Sanofi Pasteur ve özellikli tedavilere odaklanan iş birimi Sanofi Genzyme ile önceden alınmış olan tüm markalar artık tek bir Sanofi adı ve markası altında birleşti. Bu markalar uzun yıllar boyunca inovasyonun insan yaşamı üzerindeki etkisinin simgesi haline gelmişti. Tek bir şirket olarak yeni bir ortak amaç ve kimlik çerçevesinde düşünmek ve hareket etmek, Sanofi’yi kaynaklarını daha stratejik bir şekilde önemli yenilikleri üretmeye yönlendirerek, şirketi hastalar için daha fazla etki yaratan bir konuma getirecek.
COVID 19 pandemisiyle birlikte ilaç ve aşı sektörünün önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bu noktada Sanofi’nin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Öncelikle gururla söylemeliyim ki; biz bu mücadelede ilk andan bu yana her cephede ve en ön saflarda yer alan şirketlerden biri olduk. Bugün ilaç ve aşılarımızın üçte ikisi Dünya Sağlık Örgütü tarafından hayati önem arz eden ilaçlar olarak tanımlanıyor. Pandemi sürecinde, başta Lüleburgaz’da bulunan fabrikamız ve Tuzla dağıtım merkezimiz olmak üzere üretim ve dağıtım merkezlerimizdeki faaliyetlerimizi kesintisiz sürdürdük. Global aşı çalışmalarımız da pandemi sürecinin en başından itibaren aktif bir şekilde başladı. Bu çalışmalardan biri de GSK ile güçlerimizi ortak bir hedef için; COVID-19’a karşı adjuvanlı bir aşı geliştirebilmek ve milyonlarca insana yetecek miktarlarda üretebilmek için birleştirmemizdi. Şu an, bu aşımızın ruhsat onayı için bilimsel araştırma verilerimizi Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) dahil olmak üzere ilaç
ruhsatlandırma otoritelerine sunmayı planlıyoruz. Bu çalışmalara paralel şekilde, piyasada COVID-19 aşıları bulunan üç ilaç şirketi için yarım milyar doza kadar üretim yaparak küresel halk sağlığı ihtiyaçlarına katkımızı sürdürüyoruz.
Ar-Ge’nin genel faaliyetleriniz içindeki yerinden bahseder misiniz? Ar-Ge Sanofi için ne ifade ediyor? Ne kadar büyüklüğe sahip? Önümüzdeki dönemde büyük etki yaratmasını beklediğiniz özel bir Ar-Ge çalışması var mı?
Sanofi, en kritik sağlık ihtiyaçlarını önceliklendirerek her yıl dünya genelindeki satışlarının yüzde 15’ini Ar-Ge’ye ayırıyor. Bu rakam, tüm sektörler değerlendirildiğinde bile Ar-Ge’ye ayrılan en büyük paylardan biri. Ar-Ge çalışmalarında Şubat 2022 itibariyle şirketimizin
Ar-Ge ürün yelpazesinde 34’ü Faz 3 aşamasında olan 91 proje bulunuyor. Çalışmalarımızın aşamaları da Sanofi’nin web sitesinde şeffaf biçimde paylaşılıyor.
Sanofi’nin sosyal sorumluluk anlayışı nasıl şekilleniyor? Türkiye’deki sosyal sorumluluk projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Sanofi’nin küresel Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) taahhütlerini ülkemizde de gerçeğe dönüştürüyor ve KSS alanındaki öncü rolümüzü #dahafazlasımümkün diyerek büyük bir gayretle sürdürüyoruz. Sanofi Türkiye’de sürdürülebilirlik tüm iş önceliklerimize entegre edilmiş durumda. Sağlığa Erişim, Karşılanmamış İhtiyaçlar için Ar-Ge, Sağlıklı Gezegen ve Kapsayıcı İş Yeri başlıkları altında şekillenen yeni yol haritamız ve taahhütlerimiz, Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nın 13’üne doğrudan katkı sunuyor. İyi bir kurumsal vatandaş olmanın getirdiği sorumlulukların bilincindeyiz.
Sanofi Türkiye olarak uzun yıllardır sürdürdüğümüz kurumsal sosyal sorumluluk programlarıyla toplumsal sorunların çözümüne katkıda bulunmak hedefiyle “sağlığın sürekliliğine” katkıda bulunuyoruz. 11’inci yılını geride bırakan Okulda Diyabet Programımız ile öğrenciler, veliler ve öğretmenler arasında diyabet farkındalığını artırmak, diyabetli çocukların okullardaki yaşam kalitelerini yükseltmek için çalışıyoruz. Bunun yanı sıra toplumsal kalkınmaya katkı sağlayacak fırsat eşitliği ve eğitim ile ilgili çalışmalara da imza atıyoruz. KAGİDER iş birliğinde 11 yıldır başarıyla yürüttüğümüz “Geleceğin Kadın Liderleri” projemiz de bunlardan biri. Program kapsamında bugüne kadar 1250 genç kadına eğitimlerimizle ulaşarak, “Geleceğin Kadın Liderleri” sertifikası verdik. Mezun genç kadınların %92’si iş hayatına katılarak, kariyer basamaklarını tırmanmaya ve bizleri gururlandırmaya devam ediyor.
Sürdürülebilirlik konusunda hedefleriniz nelerdir? Karbon nötr hedefi doğrultusundaki çalışmalarınız nelerdir?
Şirketimizin sürdürülebilirlik önceliklerinden biri olan “Sağlıklı Gezegen” başlığımızda dünyamızın ekolojik gereksinimlerini desteklemek büyük önem taşıyor. Türkiye’de bu yönde önemli bir adım atarak ve yatırımlarımızın sonucunda, Lüleburgaz fabrikamızda 2020
yılı başından itibaren yüzde 100 yenilenebilir elektrik enerjisi kullanımına geçtik. Ardından Sanofi’nin Tuzla Deposu’nda ve Sanofi Merkez Ofis’te de yüzde 100 yenilenebilir elektrik enerjisi kullanımına başladık.
Ayrıca, küresel olarak operasyon ve üretimlerimizin çevresel etkilerini en aza indirmek üzere; 2027 yılına kadar %100 blistersiz aşılar üretmeyi, 2025 yılına kadar tüm yeni ürün ambalajlarımızda %100 ekolojik tasarımlar kullanmayı, 2030 yılına kadar tüm üretim tesislerimizde %100 yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmeyi ve 2030 yılına kadar tüm dünyada araç filomuzu %100 karbon nötr hale getirmeyi, ulaşacağımız somut hedefler olarak belirledik.